Bu haftaki yazıma harika bir resimli kitaptan bahsederek başlamak istedim…
Kitabımızda küçük kara bir balık olan “Yüzyüz” herkesten hızlı yüzüyor. Ancak tüm sürüsünü büyük bir balık yutunca yapayalnız kalıyor. Arkadaş bulmak için çıktığı yolda, tıpkı kendisine benzeyen bir balık sürüsü buluyor. Ama bu sürü için de büyük balık tehlikesi var. Ancak sürü, Yüzyüz’ün düşüncesiyle büyük bir balık gibi hareket etmeyi ve büyük balıklardan korunmayı keşfediyor. Ve birlikte hareket etmenin, takım çalışmasının güzelliğini görüyoruz kitabın sonunda… “Birlikten kuvvet doğar.” diye boşa dememişler sonuçta…
Çocuklara buluşturduğum bu kitabın konusunu düşündüm uzun uzun… ERG (Eğitim Reformu Girişimi) 2020 yılı “Eğitimde İş Birliği” başlıklı yazısında, insanın yarattığı ortak medeniyetin iş birliği yapma becerisinin ürünü olduğu belirtilmiş. Ne kadar kıymetli bir beceri “iş birliği”… Hem eğitim sürecinde, hem de iş dünyasında çok talep gören bir kavram. Toplumsal ve küresel problemlerin çözümünde de yine iş birliğinin önemi karşımıza çıkıyor. İş birliği, uygarlığımızın devamı için hep temel bir dayanak olmuş. Onsuz, kültürümüz, toplumlarımız ve hatta insanın kendisi bu denli başarılı olamazdı. Araştırmalar bunu hep bu destekliyor. Bugüne baktığımızda, küresel olarak çok büyük problemlerimiz var: Aşırı ve hızlı kentleşme, çevre kirliliği, iklim değişikliği, açlık ve yoksulluk, eşitsizlik, şiddet ve çatışma, eğitim gibi birçok acil probleme çok daha hızlı ve etkin yanıt verilmesi gereken bir yüzyılda yaşıyoruz. Bu sorunların çözümleri için de yine iş birliği kavramı global anlamda önümüze seriliyor.
Peki bizler son derece rekabetçi bir toplumda yaşadığımızın farkında mıyız acaba? Hayatı sürekli yarış ortamı olarak görenler başarıya ulaşmak için motive olurlar. Dolayısıyla bizi bu tür bir rekabette kendimizi gerçekleştirmeye zorlayan gizli bir zorunluluk var aslında. Bu tür sessiz bir baskı, çoğu ailenin seçtiği eğitim türünde de gözlemlenebiliyor. Çocuklarını sürekli rekabetin olduğu etkinliklerde eğitmeyi seçen birçok ebeveyn var. Örneğin, hiç kimse küçük yaşlardan itibaren spor yapmanın bir çocuğa sağlayabileceği faydaları inkar edemez. Ancak, ebeveynler çocuklarına kaydoldukları spor aktivitelerinde başarılı olmaları ve kazanmaları için farkında olmaksızın baskı yapabiliyor ve öncelikli kazanımlarını göz ardı edebiliyorlar. Ebeveynler tarafından (belki de istemsizce) hissettirilen bu başarı yönelimi, çocuğun zihninde bir endişe kaynağı haline geliyor. Bu noktada iş birliği, ekip çalışması veya fiziksel aktiviteden basit zevk alma gibi değerler bir kenara bırakılıyor. Yalnızca başarı önemli oluyor ve bu, çocuğa olduğu gibi değil, başardıklarıyla değer verildiği gibi bir anlam aktarması yaşatıyor. Bu durum üzerinde konuşmaya değer, giderek daha da öne çıkan bir gerçek…
Aslında çocuklar rekabetten çok iş birliğine yönelirler, ancak bahsettiğim durumlardan kaynaklı, onları genellikle ikincisi için eğitirken bulabiliyoruz kendimizi. Örneğin, Yale Üniversitesi’nden yapılan araştırmalar, küçüklerin hayatlarının bir yılından itibaren iş birliği, destek ve sosyal bağlantı davranışları sergilediklerini gösteriyor. Erken çocukluk dönemindeki çocukların temel amacı arkadaş edinmek, eğlenmek ve dünyayı keşfetmek. Onlar bu kadar hazırken “takım çalışması” kavramını onlara tanıtmak ve birlikte nasıl çalışacaklarına dair yardımcı olmak için kullanabilecek bazı keyifli etkinlikler var.
Bu etkinlik, çatışma çözme becerilerini uygulamak için de mükemmeldir. Çocukların problemi nasıl tanımladıkları ve farklı çözümler denemek için birlikte çalışıp çalışamayacakları gözlemlenebilir.
Böyle oyunlar, okul öncesi dönem çocuklara takım çalışması, iş birliği ve problem çözme gibi bu çağda öğrenmeleri gereken çok önemli becerileri öğretir. Çocuklara başkalarıyla iş birliği yapma fırsatı verirsek, bu sosyal ve duygusal beceriyi kendi başlarına anlamaya ve uygulamaya daha çok başlayacaklardır.
Ebru MUTLU ÖZDAMAR
Okul Öncesi Eğitimcisi