Gökçeada’ya gitmek için bir neden mi arıyorsunuz? Hele siz bir kere gelin, önce kendinize neden bu kadar geç kaldım diye soracak ardından her fırsatta tekrar tekrar gelmek için sayısız neden yaratacaksınız…
Çünkü Gökçeada’ya gitmeniz için o kadar çok sebep var ki, saymakla bitmez. Gidenler iyi bilir, bu cennet adaya bir kere uğradınız mı bir bakmışsınız adanın gönüllü turizm elçisi olmuşsunuz. Gittiğiniz her yerde adayı ve adada yaşadığınız muhteşem tatili anlata anlata bitiremiyorsunuz.
Gökçeada’da muhteşem bir tatil sizi bekliyor. Adaya ayak basar basmaz içiniz huzurla dolacak, essizliğin sesini dinlemekten inanılmaz bir keyif alacaksınız. Sabah kalktığınızda bahçeden topladığınız domates, biber, kümesten alacağınız tap taze köy yumurtası ve adanın kekik balı ile yapacağınız kahvaltının tadına doyamayacaksınız. Muhteşem kahvaltının ardından çıkacağınız ada turunun her adımında tarihi ve doğal güzellikleri hissedebilirsiniz. Koruma altındaki Rum Köylerini ziyaret edebilir, meşhur dibek kahvesi ile yorgunluğunuzu üstünüzden atabilirsiniz. Gökçeada’nın bakir kalmış koylarında tertemiz denize girmenin ve altın sarısı kumlarında güneşlenmenin keyfini yaşayabilirsiniz.
Güneş bu kadar mı güzel batar?
Adada yapacağınız tatilde sayısız sürpriz sizi bekliyor olacak. Onları da siz keşfedin fakat bir tiyo vermek gerekirse adaya gidip de Kaleköy’de güneşin batışını izlemeden dönmeyin. Gökçeada, Türkiye toprakları üzerinde güneşin battığı en son nokta. Burada güneşin batışını seyre dalmak çok ayrı bir keyif. Denizin ufuk çizgisiyle birleştiği noktada güneşin batışı görsel bir şölen sunuyor. Bunun tarifini yapmak imkansız. En iyisi kendi gözlerinizle görmeniz ve bu anı yaşamanız. Bu manzarayı izlediğinizde güneş bu kadar mı güzel batar diyeceğinizden eminim.
Gökçeada’nın eğlence merkezi Kaleköy
Kaleköy Gökçeada’nın en eski köylerinden, ilçe merkezine uzaklığı 4 kilometre. Aşağı Kaleköy ve Yukarı Kaleköy olmak üzere iki bölümden oluşur. Aşağı Kaleköy, Gökçeada’nın en renkli en hareketli cıvıl cıvıl yeri. Gündüz bir o kadar tenha olan Kaleköy’de güneşin batmasının ardından büyük bir hareket başlıyor ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ediyor. Burası adanın deniz kenarındaki tek yerleşim merkezi olduğu için ayrıcalıklı bir konuma sahip.
Kaleköy, yaz akşamları turistlerin favori mekanlarından. Kaleköy’de yürüyüş yaparak, çay bahçelerinde oturarak, balık restoranlarında yemek yiyerek, hediyelik eşya tezgahlarını gezerek vakit geçirebilirsiniz. Restoranlar, barlar, kafeler, çay bahçeleri herkese ve her keseye hitap edebilecek zenginlikte. Hediyelik eşya tezgahları akşam saatlerinde kuruluyor. Restoranlar tıka basa doluyor yine akşam saatlerinde. Rum ve Türk şarkıları birbirine karışıyor. Ama kulağı tırmalamıyor şarkılardan çıkan nağmeler, aksine kulakların pasını siliyor.
Kaleköy limanı…
Kaleköy Limanı, balıkçı tekneleri ile dolu. Burası çok eski yıllardan beri adanın dünyayla bağlantısını sağlayan bir limanmış. Eski yıllarda iskele çok derin olmadığı için kıyıya yanaşamayan büyük gemiler açığa demir atarmış. Yolcu ve eşyalarını da sandallarla ulaştırırmış kıyıya. Kuzulimanı kurulduğundan beri burası ulaşım için kullanılmıyor. Balıkçılara hizmet veren bu limanda yat ve tekneler için de uygun bir ortam bulunuyor.
Kaleköy Limanında bir zamanlar Gökçeada’nın Metropolitan Kilisesi olan Aya Marina Kilisesi bulunuyor. Burası beyaz renkte ufacık bir kilise. Geçmiş yıllarda denize açılmadan önce buraya uğrayan balıkçılar, Tanrı’ya kendilerini koruması ve bereketle geri yollaması için dua ederlermiş.
Güneşe veda…
Yukarı Kaleköy ise adanın en eski tarihi mekanlarından birisi olan İskiter Kalesi bulunuyor. Cenevizliler tarafından inşa edilen kalenin surlarının bir kısmı halen ayakta. İskiter Kalesi, Çınarlı ovasına hakim bir tepede. Kalenin bulunduğu mevkiden Aşağı Kaleköy, Yenibademli, Eskibademli ve Zeytinli köyleri net olarak görülüyor. Ayrıca yapısı nedeniyle tıpkı bir yelkeni andıran ve ancak denizden ulaşılabilen Yelkenkaya da kuzeydoğu yönüne bakıldığında buradan görülebiliyor. Güneşin batmasına yakın Yukarı Kaleköy adeta akına uğruyor. Çünkü güneşin batışı en güzel buradan izleniyor.
Marmaros Şelalesi…
Gökçeada, bir adada olması mucizelere bağlı muhteşem bir şelaleyi barındırıyor. Yaklaşık 40 metre yüksekten dökülen Marmaros Şelalesi pek bilinmiyor. Aslında suyu bol adada irili ufaklı bir çok şelale daha bulunuyor.
Marmaros en büyükleri, ulaşım çok kolay. Marmaros yolu, Uğurlu köyü yönünde Dereköy”den ayrılıyor. Dereköy”ün çıkışında sağa giden yola girildikten 7 km sonra, Marmaros sahiline varmadan sağdan gelen bir vadinin içinden yürümek gerekiyor… Yarım saatlik yürüyüşle şelaleye varmak mümkün. Vadinin kenarındaki eğreti yol bir zamanlar şelaleye yol yapılmak istendiğini gösteriyor. Nedense vazgeçmişler, iyi de olmuş. Doğadaki tüm güzellikler en ücra köşelerde saklıdır. Bu güzellikleri görmek için biraz emek harcamak gerekiyor. Vadinin içinde yürürken irili ufaklı birçok şelaleye rastlayacaksınız.
Marmaros şelalesi kış aylarında müthiş bir coşkuyla akıyor. Yaz aylarında suyun azalmasına rağmen yine de ilgi çekici. Gökçeada”nın bir adada bulunan en uzun şelalelerden birini barındırmasını, adanın dünyanın en sulak birkaç adasından biri olmasına bağlamak lazım.
Harika bir deniz muhteşem sahiller
Güneşin, Türkiye toprakları üzerinde en son battığı yer ve aynı zamanda en büyük ve muhteşem güzellikteki adasıdır Gökçeada.
Gökçeada’ya gitmeniz için bir çok sebep var. Temiz ve engin mavi deniz, girilecek olağanüstü güzellikte plajlar Gökçeada’nın olmazsa olmazları. Gökçeada’daki bir çok koy halen bakirliği koruyor ve tesis bulunmayan bu koylara giderken yanınıza şemsiye, su ve yiyecek almanız gerekiyor. Gökçeada’ya gittiğinizde bütün bakir koylarda denize girmenizde yarar var.
Dört bir yanını çevreleyen mavi bayraklı kıyılara sahip olmak Gökçeada’lılar ve Gökçeada’ya gelenler için bir ayrıcalıktır. Kefaloz, Yuvalı, Yıldızkoy, Uğurlu, Gizlikoy, Kuzulimanı, Kaleköy, Güzelcekoy gibi daha bir çok irili ufaklı doğal plajlarda, sakin, gürültüden uzak koylarda maviyle kucaklaşmak için artık daha fazla beklemeyin.
Adada hakim rüzgar kuzeyden olduğu için, genelde güney kıyıları denize girmek için rüzgarsız ve sakin oluyor. Güney kıyıları boyunca ilerleyen araba yolunda giderken buraları kolayca fark edeceksiniz. Ama toprak yollara girmeden en bakir olanları keşfedemezsiniz!
Hava lodosa döndüğünde (güneyden estiğinde) ya da rüzgarsız olduğunda kuzey kıyıları denize girmek için ideal oluyor.
Aydıncık Plajı (kefaloz)
Aydıncık (Kefaloz) Plajı Gökçeada’nın günübirlik tesisi olan tek plajı. Plaj 1200 mt. uzunluğunda altın rengi kumsaldan oluşuyor. Yazın adada en çok tercih edilen plaj burası.
Plajda 4 tesis bulunuyor. Hepsinde sabahtan akşama kadar yemek servisi bulunuyor. Çoğu kamp-pansiyon hizmeti ve özel sörf dersleri veriyor. Son yıllarda özellikle Bulgar sörfçülerin Aydıncık Plajı’nı keşfetmeleriyle burası bir sörf merkezi olma yolunda ilerliyor. Dünyanın önemli rüzgar sörfü (windsurf) mekanlarından olan İzmir-Alaçatı’nın çok kalabalıklaşması sörfçüleri Gökçeada Aydıncık Plajı’na yöneltiyor.
Aydıncık Plajı hem doğal yapısı hem de tenha olması sebebiyle tercih ediliyor. Plaj güney kıyısında olmasına rağmen kuzeyden esen rüzgarları (meltem) hiçbir engel olmadan alıyor. Çünkü Kefaloz körfezinden esen kuzey rüzgarları Tuz Gölü’nün yüksek olmaması nedeniyle burada oluşan koridor etkisiyle de kuvvetlenerek engel tanımadan güneye esiyor. Bu da Aydıncık’da sörf için ideal rüzgarlı ama dalgasız bir deniz oluşturuyor.
Lodosta yani rüzgar güneyden estiğinde aynı olay aksi yönden gerçekleşiyor ve dalgasız denizde sörf yapmak isteyenler bu sefer Aydıncık’ın hemen bitişiğindeki Kefaloz koyuna yöneliyor. Gökçeada’da rüzgar sörfü için elverişli gün sayısı 300.
Plajdaki tesisler aynı zamanda bir sörf club olarak hizmet veriyor. Özellikle Bulgar sörfçüler malzemelerini yıl boyunca buralarda saklıyorlar. Yeni başlayanlar için özel dersler veriliyor. Profesyoneller de malzeme kiralamak ya da satın almak için faydalanabiliyor. Yaz sezonunda plaja düzenli minibüs seferleri düzenleniyor.
Laz Koyu
Laz Koyu, Gökçeada’nın güney kıyısında, ufak, şirin bir koy. Asfalt yoldan sola doğru tabela işareti bulunuyor. Toprak yoldan 300 metre ilerledikten sonra sizi şaşırtacak güzellikte bir koya ulaşıyorsunuz. Burada küçük bir tesis bulunuyor. Kuzey rüzgarı ne kadar kuvvetli olursa olsun burası tenha oluyor! Rüzgar almayan bu koyda denize girmek küçük çocuklu aileler için ideal. Laz koyunda deniz hemen derinleşiyor boyunuzu geçiyor. Biraz yüzdükten sonra sığlaşıyor ve ayaklarınızı yere basabiliyorsunuz. Diğer koylara göre denizi biraz daha soğuk olan Laz Koyunda denize girmek oldukça keyifli.
Gizli Liman
Gizli Liman Uğurlu Balıkçı Limanında sonra bir sürpriz gibi çıkıyor karşınıza. Adanın batı ucunda gidebileceğiniz en son nokta burası. İncecik kumdan oluşan kumsalı çam ağaçlarının önünde, cennet gibi biri koy. Koyda tuvalet ve duş bulunuyor. Alışveriş için Uğurlu Köyü çok yakın. Uğurlu Köyü buraya tuvalet ve duş yapmış. Çayınızı ve kahvenizi yudumlayabileceğiniz küçük bir tesis de bulunuyor. 1 kilometreden fazla bir kumsalı bulunuyor.
Yıldızkoy
Adanın kuzey kıyılarından denize girilebilecek az sayıdaki koylarından biri.
Adada hakim rüzgar kuzeyden olduğu için burası genelde rüzgarlı. Ama rüzgarın hafiflediği ya da güneyden estiği bir güne denk gelirseniz Yıldızkoy ‘un suları süt liman oluyor.
Yıldızkoy, Gökçeada Sualtı Milli Parkı’nın içinde yer alıyor. Parkın karadan denize girilebilecek tek koyu burası. Deniz florası ve faunası koruma altında olan bölgede şnorkelle yüzerek zengin sualtını seyretmek ayrı bir zevk olacaktır. Arabayla koya kadar varmak mümkün. Koyun içinde sadece dış duvarları ayakta duran eski bir şapel ve Gökçeada Sanat Kampı’nın tesisi bulunuyor. Yıldızkoy’da ilginç kaya oluşumları bulunuyor. Bu kayaların üzerinde uzanıp güneşlenmek sonra denize inen merdivenlerden havuza girer gibi akvaryum gibi sulara dalmak çok keyifli. Koyun sağ kısmında yukarı doğru çıkan patika yoldan yürüyerek devam ederseniz sualtı parkının içindeki diğer koylardan Mavi Koyu da görebilirsiniz. Yıldızkoya yakın konaklamak isteyenler Yeni Bademli Köyü ve Kaleköy’ü tercih edebilir. Güneşin batışını burada izlemek son derece keyifli.
Marmaros Plajı
Marmaros, adanın kuzey kıyılarında denize girilebilecek nadir koylardan. Dereköy’ü geçtikten hemen sonra sağa sapılan bir yoldan ulaşılıyor buraya. Yolu çok bozuk ama burası adanın görülmesi gereken yerlerinden. 7 km. uzunluğundaki yol çam ormanlarının içinden geçtikten sonra denize ulaşıyor. Burası taşlık, doğal bir plaj, denizi tertemiz. Etrafında hiçbir yerleşim yeri bulunmuyor. Plaja varmadan önce sağdan girilen bir toprak yoldan Marmaros Şelalesine ulaşılıyor. Kış aylarında şelalenin suyu artıyor ve görülmeye değer oluyor.
Kuzu Limanı
Gelibolu Yarımadası’yla karşı karşıya olan Kuzu Limanı, Gökçeada’yı anakaraya bağlayan gemilerin yanaştığı iskelenin bulunduğu alan. Adaya gelenler ilk adımları burada atıyorlar.
Adanın giriş kapısı olan Kuzu Limanı’nda da güzel bir plaj bulunuyor. Tesisi bulunan bu plajı tercih eden vatandaş sayısı bir hayli fazla. Plaj voleybolunun da oynandığı buranın denizi genelde dalgalı oluyor. Denizin sakin olduğu gün sayısı bir hayli az.
Bu köyleri mutlaka görün
Gökçeada, eski adıyla İmroz Rum halkının Türk halkıyla yüzyıllardır barış içinde yaşam sürdüğü bir ada. Türkiye’nin en büyük adası ve ülkemiz toprakları üzerinde güneşin en son battığı yer olma özelliği taşıyan Gökçeada’da mutlaka görülmesi gereken ve devletin koruması altında bulunan birbirinden şirin ve güzel 4 Rum Köyü bulunuyor.
Gökçeada’nın Rum köyleri kökeni yüzyıllar öncesine dayanan yerleşim yerleri. Gökçeada’yı tam anlamıyla hissetmek için mutlaka gezilmesi gereken, nostaljik havalarıyla büyüleyici yerler! Bademli, Zeytinli, Tepeköy ve Dereköy kentsel sit alanı ilan edilerek koruma altına alınan Rum köyleri. Kaleköy koruma altında değil. Bu köylerde nüfusun çoğunluğunu Rumlar oluşturuyor.
Bu köyler zamanında korsan saldırılarından korunmak için yüksek tepelere ve denizden uzak bölgelere kurulmuş. O yüzden deniz kıyısında yerleşim bulunmuyor adada. Tek istisna Kaleköy’ün aşağısındaki limanda sıralı olan az sayıdaki ev. Rum köylerinin yüksek konumlarından dolayı etkileyici manzaraları bulunuyor. Göçlerle birlikte yapısal işlevini kaybeden köy evlerinin çoğu günümüzde bakımsız durumda. Bir zamanlar günlük hayatın hareketli olduğu anlaşılan köyler, şimdi oldukça ıssız görünüyor. Köylerde bütün yıl yaşayan Rum nüfusun çoğunu yaşlılar oluşturuyor. Dünyanın dört bir yanına dağılmış ev sahiplerinin, yazın evlerini ziyaret etmesi köyleri biraz olsun eski canlılığına kavuşturuyor.
Köylerin çoğunda taş kaplı yollar, kahveler, kiliseler, çamaşırhaneler sağlam. Restore edilen ve yazlık ev olarak düzenlenen evlerin sayısı her geçen gün artıyor. Her köyün ibadete açık bir kilisesi bulunuyor. Köy meydanında en az bir kahve açık oluyor. Bazılarında restoran ve kafe; Dereköy hariç hepsinde eski yapılardan oluşturulmuş konaklama tesisleri bulunuyor. Rum köylerindeki restoran kafeler, güzel manzaraları ve nostaljik ortamları ile vakit geçirmesi keyifli yerler. Rum köyleri, özellikle fotoğraf severleri cezbedecek özelliklere sahip. Köylerin ara sokaklarında dolaştıkça birçok hoş detay yakalamak mümkün. Merkezden kalkan minibüslerle Rum köylerinin çoğuna ulaşılabiliyor.
Köylerde oturup dibek kahvenizi içebileceğiniz kahveler bulunuyor. Dereköy hariç hepsinde konaklayabileceğiniz, eski yapılardan oluşturulmuş tesisler mevcut. Yaz mevsimi haricinde köylerde dolaşırken hüzünlenmemek mümkün değil. Bir zamanlar yaşamın dopdolu sürdüğü bu yerler şimdi terkedilmiş ve yalnız görünüyor. Çeşme başlarında toplanan gençler yok artık, çamaşırhanede sohbet eden kadınlar, kapı önlerinde oynayan çocuklar, akşam kahvede toplanan aileler yok. Var olan tek şey kalıntılar, bir zamanların yaşanmışlık izleri…
Tuz Gölü’nün şifalı çamuru
Türkiye’nin en büyük adası Gökçeada’daki Tuz Gölü’nün çamurunun romatizma, sedef gibi hastalıklara iyi geldiğine inanılıyor. Gökçeada’da tatillerini geçiren yerli ve yabancı turistler çamura bulanıp şifa arıyorlar.
Tuz Gölü, Gökçeada’nın doğusunda, 1 kilometrekarelik bir göl. Kükürt, sodyum, potasyum, kalsiyum, demir, baryum, magnezyum, karbonat, sülfat, bikarbonat, mangan, titanyum, alüminyum ve silisyum elementlerini içeren çamurun pek çok hastalığı giderdiği iddia ediliyor. Yaz aylarında gölün suyunun çekilmesiyle ortaya çıkan siyah çamuru vücutlarına süren vatandaşlar, 40 dakika boyunca güneşin altında bekledikten sonra Kefaloz Plajı’nda denize girerek çamurdan arınıyorlar. Tedavi 10 gün boyunca uygulanıyor. Bazı hastalarsa getirdikleri kovalara, pet şişelere çamur doldurarak, tedavilerine evlerinde devam ediyor.