BABAKALE’NİN ONURU ÇANAKKALE’NİN GURURU

Barındırdığı birçok tarihi değer içersinde ayrı bir yeri vardır Babakele bıçağının. Osmanlı’dan günümüze miras kalan bu kültürün geçmişi 1700’lü yıllara dayanır. Kazakistan’dan getirtilen kılıç ustalarının babadan oğla taşıdığı bu sanat, tamamen el emeği olması özelliğiyle yurt dışında da büyük ilgi görüyor.

BABAKALE’NİN ONURU ÇANAKKALE’NİN GURURU
Yayınlama: 28.04.2017
53.116
A+
A-

Sadece Çanakkale’nin yada Türkiye’nin değil aynı zamanda Asya kıtasının en uç noktasıdır Babakale. Yüzünü Ege denizi’ne dönen Babakale, ardında uçsuz bucaksız Asya’yı bırakırken merhaba der Avrupa’ya.

 

 

 

Baba yadigarı kale diyarı…

 

Eski bir korsan barınağı olan Babakale’nin kuruluşu ilginç bir hikâyeye dayanır. Bir deniz seyahati sırasında Babakale’yi keşfeden Sultan 3. Ahmet, Asya’nın en batısına bir kale yapılarak korsanlara aman verilmemesini emreder. 1723 yılında tamamlanan kaleye Babakale adı verilir, ancak sorun şudur: Hem kıraç hem sapa hem de korsan barınağı olan bu yerde oturmayı isteyecek insanlar nereden bulunacaktır? Padişahın emriyle Kazakistan ve Ege’nin çeşitli kentlerinden getirilen insanlara civar köylerden ayrılanlar da katılınca, Babakale küçük bir balıkçı köyüne dönüşür.

 

 

Kazakistan’dan gelenlerin özelliği ise dönemin en iyi kılıç ustaları olmalarıdır. Fakat silahşor değil çeliğe can, erlere güç veren kılıçlar yapan ustalardır bu Kazaklar. Çünkü kara ulaşımı zor olan bu sarp kayalıklarla çevrili bölgeyi, kaleyi ve burada yaşayan halkı koruyacak askerlerin silah ihtiyacının ikmalin zorluğu nedeniyle buradan karşılanması gerekmektedir. Ustaların çelikten yaptığı kılıç ve kama gibi benzeri silahlar sadece bölgede değil aynı zamanda deniz ticareti vasıtasıyla diğer bölgelere de taşınarak kullanılır. Ta ki deniz ticareti bitip, gemiler artık gelmeyene kadar.

 

 

Arz talep dengesi bozulunca emektar ustalar sanatlarını yaygın olarak avlarda kullanılan bıçaklara yöneltirler. Ve 300 yıldır nesilden nesile deden toruna geçen bıçak sanatı ünlenerek günümüze kadar gelir. Bugün onlarca atölyeden geriye iki tane kalsa da, savaşta kullanılan kılıçların yerini barışta özellikle yabancı dostlara hediye edilen bıçaklar alsa da bir gelenek ilk günkü gibi yaşıyor hala Babakale’de…

Babakale’de  köyün kuruluşundan beri süregelen el yapımı bu meşhur Babakale bıçakları köyün önemli simgelerinden biridir. Geçmişi Babakale köyünün kuruluşuna yani 1700’lü yıllara dayanan el yapımı bıçak üretim işini günümüzde Babakale’de aynı aile fertlerine ait iki atölye devam ettiriyor. Babakale ile özdeşleşen bıçakların karakteristik özellikleri; Çeliğinin su verilip, körük ateşinde ısıtılıp, örste dövülerek sertleştirilmesi, sapının öküz, koç veya geyik boynuzunda olması, sapında gümüş işlemelerinin bulunması ve tamamının el yapımı olmasıdır.

 

 

Ateş ile yoğrulan 300 yıllık sanat

 

Babakale’ye gelen yerli ve yabancı turistlerin anı olarak satın aldıkları ve zor bir uğraş sonucu günde sadece 2 adet yapılabilen bıçaklar maalesef harcanan el emeğine göre ucuz denebilecek fiyatlarla satılmakta. Üstelik sipariş verildiği tekdirde kargo ile eve bile teslim edilebilmekte.

 

Hikayeyi birde kor ateşin karşısında alın teri döken, tüm zorluklara rağmen 300 yıldır mesleğine sahip çıkan ustaların ağzından dinlemek lazım dedik ve çıktık yola. Sarp kayalıkların dibinden, dik uçurumların üzerinden, ince uzun bir yoldan Ayvacık ilçesine bağlı Gülpınar beldesinin şirin Babakale köyüne vardık. Dar sokaklardan, Arnavut kaldırımı yollardan kükürt kokusunu takip edip ateşin sıcaklığı yüzlerine, ruhlarına yansımış sanatkarların yanına vardık. Asırlardır el yapımı bıçak sanatı ile uğraşan Tosun ailesinde nöbet babadan oğla değişiyor. 63 yıldır bu meslekle uğraşan Davut Tosun, babasından devraldığı bu mesleği 27 yıldır bıçakçılık yapan oğlu Doğan Tosun’a öğretmiş, Doğan Tosun da bu işi oğlu Ali Tosun’a öğretmeye başlamış.

 

 

Dededen toruna miras…

 

 

20 metrekarelik bir dükkanda mesleğini sürdürmeye çalışan 27 yıllık bıçak imalatçısı Doğan Tosun, işlemeleri ve kalitesi ile ünlü el yapımı Babakale bıçaklarını yaparken emekliye ayrılan babası da bıçakların kınlarını yaparak oğluna yardımcı oluyor. Fransız çeliği ve yerli kara çelikten döverek imal ettikleri bıçakları yerli ve yabancı meraklılara sattıklarını belirten Davut Tosun, “Bu mesleği oğlum Doğan’a devrettim. Doğan da bu mesleği oğlu Ali’ye öğretecek” diyor. Doğan Tosun ise oğlu Ali’nin henüz çok küçük olduğunu belirterek, “Ancak çok hevesli. Bu mesleği ona da öğretip sülalemizden gelen bu geleneği devam ettireceğiz” diye ekliyor.

 

 

Bıçağın özü de ustanın gönlüde kara çelikte yatıyor

 

 

Günde 2-3 adet bıçağı ancak yapabildiklerini anlatan Doğan Tosun, “Babakale’de bu mesleği yapan iki kişi kaldı. Eskiden 20 dükkan varken şimdi iki dükkan kaldık. Bıçakların üzerine çelik kalemle oyarak yaptığımız işlemeler her ustanın kendine has süslemeleridir. Bu meslek Babakale’ye bu bölgenin savunma ihtiyacını karşılamak amacıyla Osmanlılar tarafından Kazakistan’dan getirilmiş. Eskiden tabanca tüfek olmadığından kılıç, kama imalatı varmış, o günden bu yana bu sanat gelmiş” diyor.

 

 

Ürettikleri bıçakların av amaçlı kullanıldığını ancak genellikle hediyelik olarak satın alındığını belirten Tosun, dünya’nın dört bir yanına siparişle ya da bizzat gelen turistler vasıtasıyla ulaştıklarını söylüyor. Müşterilerin paslanmadığı için her ne kadar Fransız çeliğini tercih ettiğini söylese de onun gönlü Babakale bıçaklarının özü olan yerli kara çelikten yana hala…

 

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş