ÇANAKKALE’DE YAŞAMAK

ÇANAKKALE’DE YAŞAMAK
Yayınlama: 15.05.2025
Düzenleme: 27.05.2025
806
A+
A-

 

Sakinliğin İçinde Bir Değişim Hikayesi

 

Merhabalar sevgili okurlar…

Bazı şehirler yaşanmaz, yalnızca içinden geçilir. Kimisi iş için, kimisi aile mecburiyetiyle… Ama bir de kendini fark ettirmeden ruhunuza sinen şehirler vardır. Orada yaşamak bir karar değil, bir teslimiyettir. Buraya çocukluğumda ve ilk gençlik yıllarımda ailemle memleket ziyareti için yazları çok kısa sürelerde gelirdik. Çanakkaleli olduğum halde Çanakkale’yi yaşamaya başlamam üniversiteyi bitirdikten sonra oldu. Ankara’nın etkileri hala üzerimdeydi. Gün, insanı yutan bir ritimde akardı eskiden; sabahları uyanmakla başlar, bir an bile durmadan koşturmakla biterdi. Ama Çanakkale’de zaman, başka türlü akıyor. Burada saatler dakikalarla yarışmıyordu. Güneş bile daha sakin doğar sanki, rüzgâr daha anlamlı eser. Her şey yerli yerindedir, fazlası yoktur, eksiği de huzurla tamamlanır. Hep arta kalan bir zaman olur burada…

Çanakkale bir sahil kenti ama sahil olmanın lüksüne yaslanmaz. Boğazın iki yakası, yıllardır birbirine baktığı gibi bakmaya devam eder. Gelibolu kıyılarında yatan sessizlik, bir zamanlar dünyanın en gürültülü savaşlarından birine ev sahipliği yapmış olmanın ağırlığını taşır. Burada yaşamak, o sessizliğe saygı duyarak öğrenilir.

Fakat her huzurun bir bedeli vardır. Son yıllarda şehrin adı kulaktan kulağa yayıldıkça, bir zamanlar sakin olan kıyılar kalabalıkla dolmaya başladı. Yeni yüzler, yeni evler, yeni alışkanlıklar… Önceden tanıdık olan caddeler yabancılaşıyor, kafe masalarında artık tanımadığınız diller konuşuluyor. Şehir büyüyor ama büyürken bir yanıyla inciniyor da.  Eskiden sessiz olan mahallelerde artık inşaat sesleri var. Yeni binalar yükseliyor, doğa yerini apartmanlara bırakıyor. O tanıdık yüzlerin yerini yabancılar aldı, selamlaşmalar azaldı. Şehir, kendi özündeki dinginliği kaybetmeye başladı sanki. Bu kalabalık, yalnızca fiziksel değil; ruhsal bir kalabalık. Kimse artık gerçekten durmuyor. Herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor gibi. Bu değişim bazen buruk bir kabulleniş, bazen hafif bir öfke bırakıyor insanın içinde. Kendi içinde saklı kalmasını istediğiniz bir sır gibi bu şehir. Paylaştıkça çoğalıyor, çoğaldıkça değişiyor. Herkes aynı sebepten geliyor: Sakinlik. Ama herkes geldikçe o sakinlik uzaklaşıyor. Garip bir ironi bu. Diyor ki İstanbul’dan gelenler “Bu da trafik mi?” Evet, trafik, çünkü ben İstanbul’dan gelmedim, çünkü ben hep buradaydım… Yine de, sabah erkenden uyanırsanız —henüz şehrin gürültüsü bastırmadan— o eski Çanakkale’ye dokunabilirsiniz. Martıların çığlığı, denizin kokusu… Bu size şunu hatırlatır: Hâlâ buradayım. Hâlâ senin bildiğin gibiyim, birazcık yorgunum sadece. İnsan bir yeri sevdi mi, onun değişimine de sabır gösteriyor. Kimi zaman eski günlerin özlemiyle, kimi zaman yeniye alışmanın tedirginliğiyle ama her seferinde ait hissetmenin sessiz huzuruyla…

Burası sadece büyükler için değil, çocuklar için de yaşanası bir yer. Onlar için Çanakkale sadece bir şehir değil, bir açık hava sınıfı. Tarihi sadece kitaplardan okumuyorlar, Troya’ya gidip tahta atın gölgesinde oynayarak öğreniyorlar. 18 Mart’ta fener alayında ellerinde bayrakla yürürken, geçmişin ağırlığını hissetmeseler bile o ruhu soluyorlar.

Çanakkale’de bir çocuk olmak demek, yaz akşamları dondurma yiyerek kordonda bisiklet sürmek, deniz kıyısında taş sektirmek, okul gezilerinde tabyaları gezerken savaşın ne olduğunu usul usul kavramak demek. Kışın yağmur sonrası çizmeyle su birikintilerine basmak kadar masum, yazın Gökçeada’da kumlara yatmak kadar özgür bir çocukluk yaşanıyor burada. Bu şehir hâlâ onlara geniş oyun alanları, güvenli sokaklar ve doğayla iç içe bir büyüme imkânı sunuyor. Çanakkale’nin en güzel yanlarından biri, çocukların burada gerçek çocukluklar yaşayabilmesi. Evet, teknoloji her yerde; ekranlar burada da göz hizasında. Ama bir fark var: Çocuklar burada sadece ekranlara değil, gökyüzüne, ağaca, denize ve toprağa da bakabiliyor. Bu şehir buna izin veriyor. Sabah okula giderken yol kenarındaki zeytin ağacını selamlayarak geçen bir çocuğun hafızasında sadece bilgi değil, doğayla kurduğu bağ da yer eder. Okul gezilerinde sadece müze değil, tarih solurlar. Şehitlikte sessizce yürümeyi öğrenirler. Toprağın değerini, barışın kıymetini küçük yaşta duyarak büyürler. Deniz kenarında büyüyen çocuklar yalnızca yüzme öğrenmiyor. Sabretmeyi, beklemeyi, denizin ritmiyle uyumlanmayı öğreniyor. Deniz bugün çok dinginse, o dinginliği hissederek büyüyorlar. Çok dalgalıysa, rüzgarla baş etmeyi öğreniyorlar. Bunlar kitapta yazmaz ama hayatta çok işe yarar.

Evet, şehir değişiyor. Kalabalıklaşıyor, büyüyor. Ama bu değişim içinde, hala korunması gereken şeyler var. Ve en başta da çocukların bu şehirde özgür, güvende ve merakla büyüyebilme hakkı geliyor. Bir şehir, en çok çocuklara nasıl davrandığıyla anlam kazanır. Onlara alan açan, doğayla buluşturan, geçmişi gösterip geleceğe hazırlayan şehirler gerçekten yaşanılasıdır. Çanakkale, hâlâ böyle bir şehir olma ihtimalini taşıyor. Ve belki de bu yüzden, ne kadar değişirse değişsin, aileler için umut olmaya devam ediyor. Ve belki de en çok onlar için korunmalı Çanakkale. Çünkü her şehir bir çocuğun hafızasında kalır; ve nasıl bir şehirde büyürlerse, bir gün o şehir gibi insan olurlar.

Çanakkale’de yaşamak, artık sadece bir şehirde yaşamak değil. Aynı zamanda bir denge kurmak. Sakinlik ile kalabalık, eski ile yeni arasında bir köprüde durmak. Şehir değişiyor, belki biz de değişiyoruz. Ama hâlâ burada, gün batımında boğaza karşı bir çay içmek, her şeyi yeniden dengeleyebiliyor. Bazen düşünüyorum; şehirler de insanlar gibi. Büyürken kimlik değiştiriyorlar ama özleri bir şekilde kalıyor. Çanakkale’nin özü bende saklı. Ve bu yüzden, ne kadar değişirse değişsin, burası benim evim gibi geliyor.

 

.

Ebru MUTLU ÖZDAMAR

Okul Öncesi Eğitimcisi

 

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş