ÇANAKKALE’NİN ÖZGÜR ATLARI

Rüzgarda salınan yeleleri, güneşte parlayan terlemiş gövdeleri ile dört nala gelen Yılkı atlarının büyüleyen manzarası sizi bambaşka dünyalara götürür. Ama bu dünya ne Amerika’nın uçsuz bucaksız ovaları nede Asya’nın bozkırları. Onlar Çanakkale’nin alabildiğine özgür vahşi Yılkı Atları…

ÇANAKKALE’NİN ÖZGÜR ATLARI
Yayınlama: 05.01.2017
7.656
A+
A-

Bilmediğiniz bir yolda, hiç ummadığınız biranda önce yeri titreten bir gürültü bozar doğanın sessizliğini. Sonra göğü inleten bir uğultunun üzerinize geldiğini hissedersiniz ne olduğunu bilmeden. Endişe ve merak dolu gözlerle bakarken yaklaşan toz bulutuna, kulağınızda çınlayan kişneme sesleriyle kendinize gelirsiniz. Hayatınızda belki ilk belki de son defa vahşi doğanın güzelliğine şahit olduğunuzu fark edersiniz.

 

Film ve belgesellerde görmüşüzdür ancak sürüler halinde gezen vahşi atları ve onları yakalayıp evcilleştirmek için mücadele eden kovboyları. Hayranlıkla seyredip hayallere dalmışızdır pek çoğumuz ah bende orada olsam, bu güzelliğe tanıklık yapsam diye. Dost sohbeti sırasında cümle içersinde geçen bir söz bizi bu hayalin peşinden sürükledi. Çünkü hayalin gerçeğe dönüşmesi için aslında çok uzaklara değil farkında bile olmadığımız çok yakınlara bakmamız yeterliydi.

 

 

Çanakkale merkeze çok yakın bir bölgede günlerce yol sorduk, iz sürdük vahşi Yılkı atlarını bulup görüntüleye-bilmek için. Mevki vermekten özellikle çekiniyoruz çünkü ne onları sahiplenen köylüler nede özgürlüklerine düşkün atlar fazla ilgi istemiyor. Köylülerinde atlarında kendilerine göre haklı sebeplerine saygı duyuyor ve gizli tutuyoruz bu doğa harikası yeri.

 

Önce araştırıyoruz bu atlar nedir, nerden gelir, nerelerde gezinir diye. Yılkı olarak bilinen bu vahşi yabani atlar Anadolu’nun birçok bölgesinde sürüler halinde yaşamlarını sürdürüyor. Bu bilinen bir gerçek olmasına karşın Çanakkale bölgesinde ki varlıklarını bölge köylülerinden başka bilen yoktu. Yaşam alanları farklı olsa da kökenleri aynı, hikayeleri ortak. Bir zamanlar yöre halkı tarafından yaşlanıp hizmetini tamamladıkları için dağa salınan atlar birbirleri ile çiftleşerek üremişler ve yabanileşmişler. Binek ve iş amaçlı kullanılan atlar, sanayileşme ve beraberinde makineleşmenin tarıma girmesiyle birlikte popülerliklerini iyice yitirmiş. Bakımlarının külfet haline gelmesi ile birlikte kendi başlarının çaresine bakmaları için birer ikişer doğaya salınmışlar. Salma ve üreme işleminin paralelinde sayıları günümüze kadar git gide artmış.

 

Dağları yurdu ormanları evi belleyen Yılkı atlarının Çanakkale bölgesinde kurt gibi doğal düşmanları olmadığı için farklı sürüler halinde sayıları 500’e kadar ulaşmış. Sürülerin birey sayısı 8-10 ile 30-40 at arasında değişiyor. Her sürüde sadece lider konumunda bir erkek aygır bulunuyor. Geri kalanlar ise kısrak ve taylardan oluşuyor. Büyüyen erkek taylar liderlik için aygıra baş kaldırabiliyor ama çoğu zaman sonları sürüden kovulmak oluyor. Her sürünün kendine ait bir bölgesi olmakla birlikte zaman zaman birleşip yüzlerce attan oluşan büyük guruplarda oluşturuyorlar. Sayıları arttıkça sınır çatışmaları, sürüler karşılaştıkça aygırların kavgaları kaçınılmaz oluyor. Sürülerde lider atı yani erkek aygırı bulmak çok kolay. Çünkü lider vasıflarını her canlıda olduğu gibi atlarda da herkes taşıyamıyor. Güçlü olan daima kazanıyor ve sürüsünü sahiplenip kendi ölümü pahasına onları koruyor. Eğer şanlıysanız ve onları görürseniz bilin ki sizi ilk karşılayan daha doğrusu karşınıza dikilip meydan okuyan lider aygırdır. Sürüsünü korumak, sizi korkutup kaçırmak için sinirli hareketlerle burnundan soluyup çılgınca kişneyecek, tozu toprağa katıp dört döndüğü toprağı ayaklarının altında ezecek, şaha kalkarak tüm heybetiyle buraların tek hakimi olduğunu size gösterecektir. Siz siz olun onun bu uyarısını dikkate alın. Aksi takdirde en yakın hastane 20 kilometre uzaklıkta.

 

Bizimde onları bulmamız kolay olmadı. Dedik ya günlerce gittik geldik, dağ tepe gezdik diye. Sonunda yine biz onları değil onlar bizi buldu. Sık makiliğin arasından kişneyen doru aygır yolun sonuna geldiniz der gibiydi. Haklıydı çünkü sınırı geçmiş onun bölgesine girmiştik. Ama ne olursa olsun onları görüntülemeliydik. Normal şartlarda bırakın sizi görmeyi, hissettikleri yada kokunuzu aldıkları anda uzaklaşıyorlar. İnsanlara karşı çok sıcak oldukları söylenemez. Zaten nasıl olsunlar ki adı üzerinde Yılkı yani yaban atı. Haklı başka gerekçeleri de var insanlardan uzak durmalarının, onlardan korkmalarının ve kaçmalarının. Bölge köylüsü her ne kadar onlarla birlikte yaşamaya alışsa da her iki tarafından bölgelerinin ihlal edilmesine tahammülü yok. Aç kalan atların tarla ve bağa bahçeye girip zarar vermesi istenmeyen olaylara yol açabiliyor. Rızkını atlarla paylaşmak istemeyen köylülerin bazıları silaha sarılıp, işgalci olarak gördüğü atı vurduğu da oluyor. Onlarda böyle bir yola başvurmaktan hoşnut değil ama dediklerine göre başka çare kalmıyor.

 

Bu durumdan en hoşnutsuz olan şüphesiz atlar. Ama başka çare bırakmıyor çoğu zaman doğa. Özellikle kışın yiyecek bulmak çok zor. Toprağa kar düşüp yeşillikler beyaz örtünün altında kaybolduğunda hayat daha da zorlaşıyor onlar için. Ayaklarıyla eşip, burunlarıyla delip karın altında ki otlara ulaşmaya çalışıyorlar. Buda mümkün olmuyorsa ölüm pahasına tarla ve bahçelere giriyorlar. Onların sığınakları çam ağaçlarından oluşan orman. Kışın kar yağdığında ağaçların altına sığınarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Yazın da güneşin yakıcı sıcağından kaçmak için çam ağaçlarının gölgeliğine sığınıyorlar. Genellikle sabah ve akşamüzerleri hava serinledikten sonra otlanmak için çıkıyorlar ormandan. Düzlüklerde yayıldıkları zaman onları uzaktan da olsa görebilirsiniz. Uzak dediysek bize göre uzak çünkü onların gözü de kulağı da hep sizde. Tehlike sezmedikleri sürece farkındalıklarını tedirgin ama umursamazca sürdürüyorlar. Biraz yaklaşacak olursanız ürküp dörtnala dağı tepeyi aşıp gözden kayboluyorlar. Özgürlük onlara öylesine yakışıyor ki insanı arkalarından hayran hayran baktırıyor…

 

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş