Gazeteci Nejat Tabak; “Çanakkale Yerel Medyası Muktedirlerin Kontrolü Altına Nasıl Girdi?” diye sordu ve Bülent Turan ile Bülend Engin’i işaret ederek Çanakkale Medyasına mercek tuttu…
Çanakkale’nin en eski ve köklü gazetelerinden “Burası Çanakkale Gazetesi”nin kurucusu ve halen internet üzerinden yayın yapan Çanakkale’nin ilk web haber sitesi “Burası Çanakkale İnternet Medya & TV” nin sahibi Nejat Tabak, “Çanakkale Sahipsiz Değil” diyerek kaleme aldığı yazıda Çanakkale medyasını mercek altına aldı. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Tabak, Çanakkale yerel medyası muktedirlerin kontrolü altına nasıl girdiğinin cevabını verdi. İŞTE O YAZI…
Yerel medyanın gün geçtikçe gazetecilik ilkelerinden uzaklaşması ve bunun olağan bir gelişmeymiş gibi iklimlendirilmesinin ardındaki gerçekler nedir?
Ülkemizde basın ve ifade özgürlüğü konusunda yaşanılan, önemli boyutlara ulaşan sorunlar, gazetecilik faaliyetlerine damgasını vururken bu gelişmenin yerelde de sonuçlarını yaşamaktayız!
Ancak bu süreç gazetecilik ilkelerinin yok sayılarak, öylesine açık bir gelişme göstermektedir ki, bir iki kurum dışında yerel basın siyasi irade ve çıkar çevrelerinin kontrolü altına girmiştir.
Literatüre giren yandaş medya uygulamaları genelde olduğu gibi yerelde de medyamızı kontrol altına almış durumdadır.
Tabii ki bu gelişme kendiliğinden bir gelişme olarak var olmamıştır.
Sürecin bu temelde gelişmesi, siyasi iradenin halkın haber alma hakkını engellemek ve gerçeklerin üzerinin örtülmesi politikalarının bir sonucudur.
Bu bağlamda sorun, öncelikli olarak siyasidir…
Çanakkale’deki yerel siyaseti değerlendirirken; Haziran 2015 seçimlerinde Bülent Turan’ın AKP’den milletvekili seçilmesi, sonrasında partisinin grup başkan vekilliğine getirilmesiyle siyasi arenada çok şeyin değiştiğini belirtmiştik.
Bunlardan biride yerel basının Bülent Turan tarafından kontrol altına alınması noktasındaki girişimlerdir!
Yerel basının yayın politikası öylesine bir değişiklik göstermiştir ki; biraz olsun yerel basını takip eden herkes bu değişimi çok net bir şekilde görebilmektedir.
Artık Bülent Turan, 1. sayfa manşetlerinin vazgeçilmesi haline gelmiştir…
Habercilik kriterleri bağlamında manşet haber niteliği taşımayan bir çok haber, söz konusu Bülent Turan olunca, manşetlere çekilmiş, öylesine bir ilişki yaratılmıştır ki; bir şahsa ait muhtelif gazetelerde haftanın 7 günü Bülent Turan haberleri manşetlerin favorisi yapılmıştır.
Bu konu tamamıyla siyasi iradenin basın noktasındaki politikalarına uygun bir gelişme olup, üstüne Bülent Turan’ın siyaset yapma tarzının getirdiği müdahaleci tavrı ile birleşince böyle bir gelişmenin ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur.
Basın kuruluşlarının kendi gerçeklerinin, sorunlarının, bu gelişmeye yol açan nedenler olduğunu da ayrıca belirtmeliyiz.
Bunların başında ekonomik nedenler gelmektedir…
Basın ilan kurumu vasıtasıyla dağıtılan resmi ilanlar pastasından alınan payın dışında kalmamak adına yereldeki gazeteler, siyasetin baskısı karşısında adeta elleri kolları bağlı noktaya gelmişlerdir.
Yerel basının Çanakkale’de ekonomik olarak varlığını sürdürmesi önemli bir sorundur.
Bu noktada, Çanakkale dinamiklerinin yerel basına sahip çıkmaması gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
Abonelik ve reklam gelirleri ile kendi varlığını sürdüremeyen basın kuruluşları resmi ilan gelirlerini bu nedenle kafalarının üzerindeki Demokles’in kılıcı gibi hissetmektedirler/ hissettirilmektedir…
Bunu bilen siyasi iradede yerel basını kontrol altına almak için; devletin aynı zamanda yerel basına destek olmak adına gündeme getirdiği bu uygulamayı tehdit olarak kullanmaktadır.
Siyasi erk bununla da sınırlı kalmayıp, iş çevrelerinin çeşitli gazetelere verdiği reklamlara ya da aboneliklere kadar müdahale edecek bir tavır göstererek yerel gazetelerin siyaset kurumu tarafından kontrol edilmesinin zeminini oluşturmuştur.
Böyle olunca; gelsin 1 sayfa manşet fenomenliği !
Genel durumun bu şekilde olmasının beraberinde getirdiği önemli etkiler vardır ki; bunlar basın meslek ilkelerine aykırı gelişmeler olarak Çanakkale’de yerel basını olumsuzlaştıran diğer unsurlar olarak dikkat çekmektedir.
Tüm bu olumsuzlukların kaynağında yerel basının bağımsızlığını yitirmesi ve kontrol altına alınması algısı yatmaktadır.
Özellikle iş dünyasının bazı kesimleri, siyaset dünyası bunları nasıl kontrol altına alıyorsa ‘ben de alırım’ anlayışı ile yerel gazetelerin objektif haber yapmalarının önünü alan bazı ilişkiler içerisine girebilmektedir.
Daha açık anlatımla, ‘bastırırım parayı hakkımda olumsuz haber yaptırmam’ anlayışı objektif haberciliği önemli ölçüde tutsaklaştırmaktadır.
Siyasi erkin basın üzerindeki kontrolünün diğer bir etkisi de siyasetin gösterdiği hedeflerin basın kuruluşları tarafından görev olarak kabul edilmesidir.
Bunun en çarpıcı örneğini, yine Bülent Turan’ın siyaset kültürünü kendilerine rehber alan yerel basının, aldığı konumlama boyutunda yaşamaktayız.
Bülent Turan’ın siyasette sürdürdüğü karalama ve çarpıtmalar üzerinden hedef haline getirdiği kurumların ya da kişilerin aynı şekilde yerel basın tarafından da hedef haline getirilmeleri, bu bağlamda aynı zamanda efendilerine şirin gözükme duygusuyla gerçeklerle bağdaşmayan, çarpıtmalarla kurgulanmış algı operasyonlarının yayın politikası haline dönüştürülmesi, gazetecilik mesleğinin saygınlığına gölge düşürmektedir.
Yerel basın üzerinde siyaset kurumun bu denli etkili olması; beraberinde siyasetin nefret söylemi, haber dilini de etkilemektedir.
Şiddete teşvik, cinsiyetçi, ırkçı, etnik ayrımcı, din ve mezhep esaslı bir haber dilinin yerel de etkileri son günlerde dikkat çekmektedir.
Böylesine bir dejenerasyon yaşanırken, kirli ilişkilerden nemalanmak adına bir de, ortaya sözde medya organizasyonu olarak çıkan bazı kimseler var ki, bunlar tetikçilik başta olmak üzere, ‘bastır parayı sesin olayım’ anlayışının tüm çirkinliğini sergilemektedirler.
Özetle bu iklim siyasi erk tarafından yaratılmış olup, kentte gazetecilik ilkelerini içselleştirmiş az sayıda basın kuruluşu var olduğu için, genelde Çanakkale yerel basını gazetecilik ilkeleri itibarıyla pozitif bir görüntüden gün geçtikçe uzaklaşmaktadır.
Bu fotoğrafa bir iki gazete dışında, özellikle basın emekçilerini hiçbir şekilde dahil etmiyorum.
Basın emekçileri büyük özveriler göstererek son derece düşük ücretlerle zaman zaman bu ücretlerini bile alamadan mesleklerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar.
Onların bu çabaları her zaman takdir edilmelidir.
Ancak çalıştıkları kurumların içinde bulundukları olumsuzluklar nedeniyle ne yazık ki onların bu özverileri kamuoyu nezdinde gerekli karşılığı bulamamaktadır.
Basın emekçileri açısından bu gerçeği de not ederek, meslek ilkelerine sahip çıkarak örgütlenmelerini, kurumları arasındaki rekabeti bir yana bırakarak kendi dayanışmalarını geliştirmeleri gerektiğini de ayrıca belirtmek isterim.
Değerlerimiz nasıl heba ediyor, kimlerin menfaatleri için kullanılıyor…
Bir kentin yaşam kalitesini belirleyen önemli faktörlerden biri o kentin ekonomisidir.
Ancak bu konuyu makro düzeyde değil, ilimizin kendine has özelliklerinin kent ekonomisine nasıl katkı yaptığını inceleyerek, ilimiz gerçeklerini sorgulamalıyız.
Bizim müdahil olabileceğimiz alan bu sınırlar içerisinde olmalıdır.
Ülkemizin ekonomik sisteminin ve uygulanan ekonomik politikalarının getirdiği sonuçlar tabii ki ekonomik gelişmişliğimiz noktasında belirleyici olan kriterlerdir.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sorunları temel alarak ilimizdeki ekonomik gelişmeleri tartışmak başka bir platformdur.
Biz kendi müdahale alanımızdaki konuları tartışarak aynı zamanda kendi değerlerimizin birileri tarafından nasıl heba edildiğini, böylece yaratılmak istenen puslu havanın aralanmasına da hizmet etmiş olacağız.
Çanakkale’de yaşayan insanlar olarak bu kentin hepimize ait olan değerleri; doğası, boğazı , tarihi, kültürel özellikleri temelinde bu kent bir gelişim çizgisi yaratabilmiş ve bunun sonuçlarını bir bütün olarak yaşam kalitemize yansıtılabilmiş midir?
İşte bütün mesele budur!
Bu kriter ile meseleye yaklaştığımız da karşımızda bu görevi yerine getirecek olan organizasyonların performansı gündeme gelmektedir.
Bunların başında ve en önemlisi Çanakkale Ticaret Ve Sanayi Odasıdır.
ÇTSO uzun yıllardır yönetimde söz sahibi olanların vesayetindeki kuruluş olarak sadece bu kesimlerin çıkarları temelinde faaliyet gösteren kurum olarak var olmuş, özellikle son yönetimi ile Türkiye’nin 9. büyük sanayi kuruluşunun genel müdürünün yönetime vurduğu damga ile rotasından çıkarılmış, bir sanayi kuruluşunun halkla ilişkiler şirketi gibi yönetilmeye başlanmıştır.
Geçmiş yönetimlerden farklı yönetim kurulu başkanının vesayeti nedeniyle aynı zamanda siyaset kurumunun hizmetine girmiş, bir anlamda genel müdürlüğünü yaptığı şirket ile siyasi iktidar arasındaki ilişkilerin aracısı haline dönüştürülmüştür.
ÇTSO, gün geçtikçe Çanakkale’deki ticaret ve sanayi sorunlarıyla ilgilenmekten uzaklaşmaktadır.
Üyelerin bu konudaki eleştirileri son zamanlarda oldukça yoğunlaşmıştır.
Zaten yıllar itibarıyla kapanan fabrikalar nedeniyle üretim gücü düşen Çanakkale’de ticaret ile uğraşan üyelerinin de içinde bulundukları sorunların çözümü noktasında elle tutulur somut bir çözüm bugüne kadar yaratılamamıştır.
Her başlanan proje sonuç alınmadan terk edilmiştir.
Çarşı caddesi esnafının durumunu iyileştirmek adına başlanan proje ne yazık ki, gelinen noktada çarşı caddesinin kapanan işyerleri caddesine dönüşmesiyle sonuçlanmıştır.
Bunun gibi birçok örnek sıralanabilir.
Bundan dolayıdır ki üyeler ÇTSO ile ilişkilerini koparmışlar, var olan faaliyetlerine de ilgi duymaz bir hale gelmişler, komite toplantıları bile çok sınırlı sayıda üyenin katılımı ile yapılabilmektedir.
ÇTSO kendi üyeleriyle yaşadığı bu iletişim sorununu aynı zamanda kentin diğer aktörleriyle de yaşamaktadır.
Yönetimin üyeleriyle yaşadığı sorunlar bugüne kadar hiç görülmemiş boyutlara ulaşmıştır.
Peki tüm bu gelişmeler nereden kaynaklanmaktadır?
İşte çözülmesi gerekli esas sorun buradadır!
Türkiye’nin en büyük firmalarından birinin genel müdürü tarafından yönetilen bir ÇTSO hiçbir zaman katılımcı, üyelerinin genel çıkarlarını merkezine alan bir ortak akıl oluşturamaz.
Bu işin doğasının gereğidir.
Size bu konuda uç bir örnek vermek istiyorum!
Yönetim Kurulu Başkanının genel müdürlüğünü yaptığı şirkete ait ilimizde 2 adet termik santralin olması ve termik santrallere karşı çevrecilerin sürdürdüğü tepkiler nedeniyle bu tepkilerin kendilerini de hedef alacağını düşünerek yine Çanakkaleli bir başka sanayicinin termik santral yapımının engellenmesi adına, iki grup arasında sanal dünyada trol savaşlarına kadar varan çatışmaları izlemekteyiz.
Görüldüğü gibi ÇTSO’nun varlığı özel çıkarlara kurban edilmiş durumdadır.
Yaklaşan ÇTSO seçimlerinde üyelerin bunu göz önünde bulundurmaları bugüne kadar bu alanda yaşanılan olumsuzlukların aşılması için atılacak ilk adım olmalıdır.
Gelelim işin can alıcı kısmına, bu kentin kendi değerlerinin ekonomiye kazandırılarak refahın bütüne yayılması konusundaki girişimler nasıl olmalıdır.
Öncelikle bu işin içerisinde işin asıl sahiplerinin olması, olmazsa olmazdır.
Genel müdür düzeyindeki teslimiyetlerle bu iş olmaz!
Aynı zamanda bu işin başına geçecekler Çanakkale’nin gelişme vizyonuna uygun olan sektörlerden gelmelidirler.
Bu noktayı daha iyi kavrayabilmek için şu tespitimin üzerinde dikkatle düşünmenizi öneririm.
ÇTSO’nun şu an itibarıyla Çanakkale’nin en önemli değeri olan Turizme ve turizm sektöründeki firmalara hangi düzeyde bir katkısı olmaktadır?
Bu soru tabii ki kentin değerlerine uygun diğer sektörler bazında da sorulmalıdır.
Buradan hareket edilirse, aynı zamanda ÇTSO yönetiminin de nasıl örgütlenmesi gerektiği noktasında bir anlayış ortaya çıkacaktır.
Bizzat bu kentin gelişiminin önündeki termik santral yatırımları gibi, Çanakkale’nin turizm değerlerine, tarımına zarar verecek sektörlerin temsilcilerine Çanakkale ekonomisi teslim edilemez.
Bir yerden başlamak lazımdır diyorsanız; ÇTSO yönetim seçimlerinde inisiyatif almak zamanıdır.
Çanakkale‘de siyaset, birlikte yaşam kültürüne zarar verecek bir konuma nasıl evrildi?
Ayrımcı üslubu, karalama ve dezenformasyon yöntemleriyle kentin karşılıklı saygı ve hoşgörü iklimine zarar verecek girişimler; nasıl, kimler tarafından ve hangi amaçla gündeme getirildi?
Çanakkale gündemine ilişkin çeşitli konuları gündeme taşırken, yaklaşımımız; konuların Çanakkale boyutuyla, Çanakkale’ye özel kriterlerle değerlendirilmesi temelinde oldu, buna özellikle dikkat ediyoruz.
Çanakkale siyasetini de tartışırken, konuya ideolojik ilkeler temelinde değil, siyaset kültürü, siyaset yapma biçimi noktasında yaklaşacağız.
Çanakkale’de tüm çevrelerin mutabık olduğu gerçek; kentte bir barış ikliminin, karşılıklı saygı ve hoşgörünün olduğudur, bu durumun da kent siyasetine bir şekilde yansıdığı kabul edilir.
Ancak 2015 milletvekilliği seçimlerinde AKP’den Çanakkale milletvekili seçilen Bülent Turan, sonrasında partisinin grup başkan vekilliğine getirilince, Çanakkale siyasetinde ağırlığını oluşturmak adına bugüne kadar Çanakkalelilerin alışık olmadığı üslup ve yöntemleri gündeme getirerek siyaset yapma biçiminde karalama, dezenformasyon, ötekileştirme, yok sayma ve gerçeklerden uzak üslubu kent siyasetinde etkilerini göstermeye başlamış, doğal sonucu olarak da birlikte yaşam kültürünün zarar gördüğü gelişmeler ortaya çıkmıştır.
Yerelde siyaset adına etkili olabilecek bir performans yaratamayan Bülent Turan ve ekibi tüm enerjisini Belediye Başkanı Ülgur Gökhan’ı karalama üzerinden kurgulamaya başlamış, bu temelde aslı astarı olmayan iddialarla karalama kampanyalarını sürdürmeye çalışmış ve kontrol altına aldığı kurumları bu amaçla seferber ederek kentin hoşgörü ve birlik anlayışına önemli ölçüde zarar verir bir hava yaratılmıştır.
Özellikle Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ve kontrol altına aldığı bazı yerel basın organlarıyla bu iklim AKP’nin yereldeki etkisizliğini kırmak adına bir yol haritası olarak benimsenmiştir.
Bu tarz gelinen noktada kendi partisi içerisindeki bazı çevrelerinde karşı çıktığı bir yaklaşım olarak, Çanakkale halkının tasvip etmediği bir sonuç yaratmıştır.
Bunun en önemli göstergesi de 16 Nisan referandum sonuçları olmuştur.
Devletin halkına karşı sorumluluğu gereği zaten yerine getirmesi gerekli olan bir takım yatırımları ve uygulamaları önemli hizmetlermiş gibi, kontrol altına aldığı medya organları vasıtasıyla parlatmaktan öte bir performans oluşturamayan, 2002 yılından beri AKP tarafından adeta unutulmuş olan Çanakkale’de şimdi Bülent Turan ve ekibi çaresiz bir tedirginlik içerisindedir.
Kentin çevresel değerlerinin önemli ölçüde saldırı altında olduğu süreçte AKP’nin özellikle Bülent Turan’ın sessizliği, bununda ötesinde takiyeci tavrı önemli bir tepkiye neden olmaktadır.
Çanakkale halkı bu uygulamalara karşı samimi ve gerçekten tepki gösteren, bunun kanıtı olarak da çevre düşmanı yatırımları engelleyecek girişimleri açıkça görmeden AKP’ye karşı mesafeli duruşunu sürdürecektir.
Çanakkale’nin çağdaş modern yapısı, laiklik konusundaki hassasiyeti çok doğal olarak siyasi konumunu da belirleyen kriterdir.
Bu tespitimin özellikle CHP Yöneticileri tarafından anlamlı olduğunu ve değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
CHP’nin bugün gelinen noktada Çanakkale’de gösterdiği başarı içerisinde kendi örgütlerinin payı ne kadar diye sorarsak; buna verilecek cevap hiç de öyle ‘ örgüt yönetiminin başarıdır’ gibi bir değerlendirmeyle açıklanacak konumda değildir.
Yerel yönetimin CHP’nin başarısında payının olduğu gerçeğini tabii ki inkar edemeyiz, ancak Türkiye’deki siyasi gerçeklerin geldiği nokta itibarıyla bu konunun CHP örgütü tarafından, aynı zamanda yerel yönetimin kentin bugünkü ihtiyaçları boyutundaki yeni politikaları açısından değerlendirilmesi, buna uygun tedbirlerin alınması gerektiği bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bir başka değerlendirilmesi gerekli konu ise; Çanakkale’de sayısal olarak etkili olmayan ancak söylevleri itibarıyla etki alanlarının ihmal edilmeyecek boyutta olduğu sol güçlerin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin varlığıdır.
Bu kesimlerin, sözlerini söylemelerini sürdürmeleri, daha fazla etki alanı oluşturmak adına yapacakları çalışmaları geliştirmeleri temelinde; siyasi hayatın öznesi olarak daha fazla gündemde olacakları da not edilmelidir.
Çanakkale Belediyesi bugüne kadar sürdürdüğü başarılı çalışmalarını yeni başarılar ile taçlandırmalıdır.
Halkın yönetime katılması temelinde oluşturulan birlikte yönetim vizyonu yerelde demokrasinin gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır.
Uzun yıllardır CHP çizgisinin hakim olduğu yerel yönetim, merkezi iktidarın dümen suyunun dışında kalarak, yaşanan yerellik ve demokrasi; yaşam kalitesinin gelişimine destek olmuştur.
Çanakkale Belediyesi çağdaş kent anlamındaki görevlerini yerine getirmek noktasında ileri adımlar atmış, şimdi günümüzün gereksinimlerine uygun politikalar ile yeni bir trendin başlangıcına gelmiştir.
Sosyal belediyecilik bağlamında; yoksullukla mücadele genç işsizliğe dönük olarak alınacak tedbirler şimdi yönelinmesi gerekli esas halkalardır.
Bizim gibi yönetim sisteminin merkezi uygulamalar ile şekillendiği ülkelerde yerel yönetimlerin vizyonu günümüzde çok daha anlam kazanmıştır.
Özellikle demokrasi açısından, halkın yönetime katılımı ve bu anlamda halkın iradesinin yönetime yansımasına aracı olması bağlamında yerel yönetimler; günümüzde farklı vizyonlara sahip olmayı gerektirmektedir.
Bu yaklaşımı kendisine rehber almayan yerel yönetimler, günümüzde yerel yönetim anlayışını sadece çöp toplama, temizlik su ve bunun gibi alt yapı hizmetlerinden ibaret olarak ele alır ki böylesi bir yaklaşım günümüzde yetersizdir.
Çanakkale Belediyesi bu bağlamda değerlendirildiğinde, özellikle siyasi olarak da CHP’nin kentteki sürdürülebilir performansının da etkisiyle alt yapı çalışmalarını fiziki olarak tamamlamış, şimdi kentlilerin kültürel sosyal toplumsal ihtiyaçlarının giderilmesini gündemine almıştır.
Yine bu bağlamda karşımıza birlikte yönetim anlayışının nasıl hayata geçirildiği sorunu çıkmaktadır.
Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın demokrasi kültürü ve birlikte yönetim vizyonuna sahip bir yönetici olması; Çanakkale yerel yönetiminin önünü açan önemli bir faktördür.
Tabii ki sadece Ülgür Gökhan’ın vizyonu bunun için yeterli değildir.
Kurum olarak birlikte yönetim modeline uygun bir değişimin yaşanmış olması gerekir.
Buna uygun mekanizmaların yaratılması konusunu değerlendirdiğimizde katılımcı bütçe çalışması, halk toplantıları ve Türkiye’de ilk defa kent konseyini yaşama geçiren belediyelerden biri olarak kentlilerin yönetime katılmalarının önünün açılması dikkate değer çalışmalardır.
Kentlilerin memnuniyet düzeylerinin artırılması kurum kültürünün gelişmesi ile ilgili olup, buda personel eğitimini, bir bütün olarak kalite sistemleri konusunu gündeme getirir.
Kentin ihtiyaçları temelindeki yatırımlar son derece planlı bir şekilde, özellikle bütçe disiplininden taviz vermeden planlanmakta, hedeflerin yerine getirilmesi noktasında ciddi bir olumsuzluk yaşanmamaktadır.
Tüm bu olumlu gelişmeler sonrasında, kentlilerin Çanakkale belediyesinden talepleri gerek demokrasinin ihtiyaçları gerekse kent politikalarının günümüzdeki ihtiyaçları noktasında farklılaşmıştır.
Çanakkale Belediyesi’nin bu taleplere hangi düzeyde karşılık vereceği önümüzde yeni bir performans kriteri olarak durmaktadır.
Kentlilerin kültürel sanatsal sosyal ihtiyaçlarının karşılanması bugün yerel yönetimin temel görevlerinden biri haline gelmiştir.
Çanakkale Belediyesi son yıllarda bu noktadaki yönelişi ile göz doldursa da bu ihtiyacın giderilmesine dönük kurumsal çözümlerini henüz üretememiştir.
Çağdaş yerel yönetim politikaları itibarıyla gözüken diğer bir eksiklik de sosyal belediyecilik uygulamaları konusundaki yetersizliğidir.
Bu konuda esas alınacak yaklaşım; yoksullukla mücadele, ve kent insanının ekonomik alarak gelişmesine katkı sunacak projeler olmalıdır.
Bu noktada çok planlı bir yaklaşım olmamasına rağmen birtakım projelerle destekler oluşturulmakta, meslek edindirme kurslarıyla başlayan çalışmaların daha bütünlüklü bir program ile sürdürülmesi Çanakkale Belediyesinin yeni başarılar yaratmak adına atacağı adımların başlangıcı olabilir.
Sosyal belediyecilik anlamında üretimi esas alan; eğitim ve meslek edindirme çalışmaları, böylece yoksullukla mücadele konusunda yeni bir stratejik gelişimin planlaması ihtiyacı vardır.
Günlük işler anlamında eleştirilebilecek bir çok yön olabilir, devam eden bir yaşam temposu içerisinde bundan daha doğal bir şey olmaz .
Esas olan kentin, kentliyle birlikte yönetildiği politikalarının ve buna uygun yöntemlerinin oluşturacağı başarı hikâyeleridir.
Yeni başarı hikayeleri olarak; sosyal belediyecilik özellikle yoksullukla mücadele ve genç işsizlere yeni iş alanları yaratmak noktasında gelişmeler sağlanabilirse Çanakkale Belediyesi örnek gösterilen bir belediye olacaktır.
Bizi izlemeye devam edin, Çünkü Çanakkale sahipsiz değildir!