HEMŞERİM DEMEYE UTANDIĞIM KİMLİKLER VAR..!

Çanakkale Belediye Başkanı CHP’li Ülgür Gökhan, Kirazlı Balaban mevkiinde yürütülecek altın ve gümüş madeni arama çalışmaları nedeniyle Kaz Dağları için verilen mücadelenin 2001 yılında başladığını söyledi ve kendilerini hedef alan iddialara yanıt verdi…

HEMŞERİM DEMEYE UTANDIĞIM KİMLİKLER VAR..!
Yayınlama: 08.08.2019
4.371
A+
A-

Çanakkale Belediye Başkanı CHP’li Ülgür Gökhan, Kirazlı Balaban mevkiinde yürütülecek altın ve gümüş madeni arama çalışmaları nedeniyle Kaz Dağları için verilen mücadelenin 2001 yılında başladığını söyledi ve kendilerini hedef alan iddialara yanıt verdi…

 

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, belediye meclis salonunda ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ hakkında basın toplantısı düzenleyerek, değerlendirmede bulundu ve bir takım iddialara yanıt verdi. Ülgür Gökhan basın toplantısında, 14’üncü gününe gelinen eylemin uluslararası boyuta taşınmasında destek verenlere teşekkür etti. Kaz Dağları için verilen mücadelenin 2001 yılından başladığını söyleyen Başkan Ülgür Gökhan, şöyle konuştu:

 

BURADA AKILLA, BİLİMLE, HUKUKLA İLERLİYORUZ…

“Su ve Vicdan Nöbeti’nin bugün 14’üncü günü. Önce Kaz Dağları ve ardından tek içme ve kullanma su kaynağımız Atikhisar Barajı’nın üzerinde süren metalik, madencilik faaliyetlerinin kurulacağı ve sonuçlarına dikkat çekmek üzere Çanakkale Belediyesi, çevre dernekleri, baro, tabip odaları gibi birlikler ver derneklerle bu mücadeleyi sürdürmekteyiz. Burada uzun yıllardır bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Bunun başlangıç tarihi 2001 yılıdır. Kaz Dağları’ndaki bu yöredeki ormanların yok edilerek özellikle siyanürle altın işletmeciliği konusundaki hareketlilik artmış. Biz burada akılla, bilimle, hukukla ilerliyoruz. İş suyumuza kadar dayanınca talan edilmesin diye mücadele ettiğimiz alanın hava görüntülerini elde ettik. Bunun sonucundan eylemsel mücadele yapılması gerektiği ortaya çıktı. 26 Temmuz’dan beri bu süreç devam ediyor. Bir anda hala vicdanını kaybetmemiş kesimlerde, kurumlarda dikkat çekti. Pek çok sanatçı, gazeteci hatta turizm profesyonelleri, barolar bu konuda duyarlılık gösterdi. 5 Ağustos’ta bizim yanımıza gelip eylemimize gelip birlikte oldular. Onbinler orada hem olayı gördüler, hem de bu konudaki desteklerini bize sundular. Bu olayı uluslararası platformlara taşıyan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.”

Başkan Gökhan açıklamalarına şu başlıklar altında devam etti.

 

UZUN YILLARDAN BERİ BU MÜCADELEYİ SÜRDÜRÜYORUZ…

“26 Temmuz 2019 günü başlayan Su ve Vicdan Nöbetinin bugün 14. günü. Önce Kazdağları ve ardından Çanakkale’nin tek içme ve kullanma su kaynağımız olan Atikhisar Barajının üzerinde süren metalik madencilik faaliyetlerinin oluşturacağı olumsuzluklara dikkat çekmek ve oradaki faaliyetlere engel olmak üzere Çanakkale Belediyesi, çevre dernekleri, Baro, Tabip Odası, TÜKODER, EMARÇEB gibi birlikler ve derneklerle bu mücadeleyi sürdürmekteyiz. Burada uzun yıllardan beri bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Bunun başlangıç tarihi 2001 yılı. 2001 yılında Altınoluk’ta Çanakkale Kent Konseyince Kazdağları Uluslararası konferansı düzenlenmiş. Sonra 2004 yılında Kazdağlarında oluşabilecek olumsuzluklara karşı Troia İda Platformu kuruluyor. Oradan itibaren de süreç başlıyor. Zaman içerisinde o kadar yoğun mücadele içerisinde olmuşuz ki, gerek Belediye Meclisinde, ulusal düzeyde, yöresel düzeyde birçok etkinlik düzenledik. Dolayısı ile TBMM’de de Ali Sarıbaş döneminden beri bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Maden yasasının değişmesi ile beraber Kazdağları ve bu yöredeki ormanların yok edilerek, özellikle de siyanürle altın işletmesi konusundaki hareketlilik artmış.”

 

VİCDANLARIN SIZLAMAMASI ELDE DEĞİL…

“Burada akılla, bilimle ve hukukla ilerliyoruz. İş tabi suyumuza gelip dayanınca, mücadele ettiğimiz alanın hava görüntülerini elde ettik. Bu noktada işin son safhasına geldiğini ve bu konuda ciddi bir mücadele yapılması gerektiğini gördük. Dediğim gibi 26 Temmuz’dan beri bu süreç devam ediyor. Bir anda hala vicdanının kaybetmemiş kesimler, kurumlar buna dikkat çekti. Pek çok sanatçı, gazeteci hatta turizmciler, STK’lar, Barolar bu konuda duyarlılık gösterdi. 5 Ağustostaki eylemde de buraya gelerek bizim yanımızda oldular. Orada halk ile de birlikte on binler hem doğa katliamını yerinde gördüler hem de desteklerini sundular. O buluşmaya katılıp, ondan sonra da sosyal medya aracılığı ile desteklerini hala ifade etmekte olan ve bu olayı uluslararası platforma taşıyan herkese teşekkür ediyorum. O gün hatta şöyle bir manzara ile de karşılaştım; tepeye gittiğimde yanımda tekerlekli sandalyesi ile gelen bir kız vardı. Tekerlekli sandalyesi ile oraya destek için gelmiş. Yaşlılar vardı ve toprağa oturmuş ağlıyorlardı. Bu nöbetin adı Su ve Vicdan Nöbeti. İşte biz de bunu kastediyorduk. Oraya gelen insanların vicdanın sızlamaması elde değil. Orada başka şeyler de görüldü. Çamura batmış bir yavru oğlak da gördük. O gün o eylem olmasa, insanlar gitmese, belki o yavrunun hayatı sona erecekti. İşte o alanlar hayvanların mera alanı.”

 

MAALESEF BU KATLİAMA DESTEK VERENLER DE VAR…

“Bu konuda duyarlılık gösteren, hiçbir yorum eklemeden, gördüklerini olduğu gibi yansıtan, yalan haber yapmayan ve bunu küçültmeyi hedeflemeyen tüm basın mensubu arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Tabi bunun aksisi de var. Dalga dalga büyüyen bu mücadeleyi itibarsızlaştırmaya çalışanlar da var. Bu katliama destek veren, maalesef hemşerim demeye utandığım kimlikler de var. Tabi bunlara hazırlıklıyız. Kambersiz düğün olmaz. Bu gibi işbirlikçiler de olacak. Ama biz görüyoruz ki, bu noktada ciddi bir algı oluştu. İnsanlar gelip burayı gördüğü, anlattığı ve uluslararası bir algı oluştuğu için yalanlara inanmadığı görülmekte.”

 

BU ALAN BİLİMSEL OLARAK DA KAZDAĞI…

“Burada yine yanlış bilgilendirmelere yönelik, özellikle de bu konuda devamlı anti propaganda yapanlara karşı bir iki hususu aydınlatmak için bu toplantıyı düzenledim. Bugüne kadar neredeydiniz, bunu görmediniz mi deniyor. Biz bunu çok gördük, söyledik de siz duymadınız. İşinize gelmediği için görmezden ve duymazdan geldiniz. 22 Eylül 2001 Çanakkale Kent Konseyi Kazdağları 1. Ulusal Sempozyumunu Altınoluk’ta yapmış. 2. Kazdağları Ulusal Sempozyumunu Çanakkale’de düzenlemişiz. Daha sonra 2004 yılında maden yasalarının değişmesi ile beraber mücadelemizi arttırmışız. 2008 yılı 5 Nisan’da da Çanakkale’de büyük bir çevre mitingi düzenlemişiz. Bugüne kadar olan en büyük çevre mitingini yapmışız. Yine 2018 yılında ÇOMÜ Merkezi Değerler Sempozyumunda Telat Koç hocamızın katılımı ile Biga Yarımadası Marmara ve Ege Denizi ile Çanakkale Boğazı arasında bulunan alan, Kazdağlarının etkileşim alanı olarak belirlenmiş. Bu bilimsel dergilerde de yayınlanmış. 2011 yılında Atikhisar Kır Şenliğini başlatmışız. Niye? Kirazlı ÇED’i ile beraber bu tehlikeyi görmüşüz ve mücadeleyi başlatmışız. Bu noktada Çanakkale Tabip Odası, Kent Konseyi Çevre Meclisi ortaklığında Etiler, Muratlar, Evciler köyü muhtarlarının da katılımı ile Madenciliğin Çevre ve İnsan Sağlığına Etkileri panelini yapmışız. 27 Nisan 2018’de o dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Çanakkale Belediyesini ziyaret ettiğinde, sonrasında Çan’ı ziyarete gidecekti. Kendisine helikopterle giderken aşağıya bakarsanız ne demek istediğimizi anlayacaksınız, Kazdağlarındaki kötü görüntüleri siz de göreceksiniz, talan ediliyor demiştim. O zamanki Sayın Orman Bakanı da; ‘Sayın Cumhurbaşkanım orada kapalı sistem ile altın aranacak’ demişti. Biz de polemik yaratmamak için bir şey dememiştik.”

 

DOĞAL SİT ALANI OLMASI İÇİN ÇALIŞTIK…

“Bu arada 2012 senesinde Ali Sarıbaş Kazdağları ve Ağı Dağında yürütülen altın aramalarına karşı bir araştırma komisyonu kurulması yönünde bir önerge vermiş. Tabi bu kabul görmemiş. Ama bu konuda Çanakkale Belediye Meclisinin kararları var. Hatta o zaman Sayın Vali Güngör Azim Tuna’ya CHP Grup Başkan Vekili Muzaffer Özgen, Ak Parti Grup Başkan Vekili Cumhur Kaba Sakal, MHP’li Meclis Üyesi Burak Ünal ziyarette gitmişler. Yargıya yapılan itirazlar sonuçlanıncaya kadar ilgili firmalara GSMR verilmemesi konusunda dilekçe vermişler. O dönemin valileri de GSMR’yi vermediler. 2013 senesinde Belediye Meclisi kararı ile Atikhisar Barajı su toplama ve koruma havzası içerisinde kalan alanların Doğal Sit Alanı olması konusunda Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna ve değerlendirme yapılması üzere İl Genel Meclisine gönderilmesine karar alınmış. Yani demişiz ki, bu koruma alanını doğal sit alanı içerisine alın. O günden bugüne konuyla ilgili hiçbir şey gelmemiş.”

 

AĞAÇ KATLİAMI DEVAM ETTİ…

“Kirazlı Balaban’da farkındalık çalışmaları yapmışız. Sonuç itibari ile yine bu süreçler devam etmiş. 2017 senesinde bizim ÇED raporu mahkeme kararı ile Danıştay tarafından iptal edilmiş. Buradaki mahkeme reddetmiş ama Danıştay, ÇED raporunu iptal etmiş. Yeterli inceleme yapılmadığı, su havzasının varlığı gibi gerekçeler ile iptal edilmiş. O zaman da Orman Bölge Müdürlüğüne oradaki kesimlerin durdurulmasını söylemişiz ama kesimler devam etti. Ama biz bunları hep takip ettik. Hatta Balaban’daki ağaç kesimlerini meclis toplantısında da sunmuştum. Yargı Süreci devam ederken, Orman Bölge Müdürlüğünün GSMR için başvuruda bulunduğunu öğrendik. Bunun verilmemesini talep ettik. Bu arada Orman Bölge Müdürlüğü 15 Nisan 2018 yılında kesimler durdu diye bir söz söyledi. Halbuki kesimler durmadı. Ama devamlı olarak o bölgeye insanlar gidip gözlem yapıyorlardı ve orada gizli gizli ağaç kesimlerine devam ediyorlardı. Sonuç itibari ile 21 Nisan 2018 tarihinde İskele Meydanında ağaç kesimlerinin devam etmesi ile ilgili bir basın açıklaması yaptık. Maalesef 25 Temmuz 2018’de daha mahkeme kararı kesinleşmeden GSMR ilgili firmaya verildi.”

 

ARAŞTIRMA ÖNERGELERİ REDDEDİLİYOR…

“Burada eylem başlamadan önce, birden mahkeme ÇED kararını bozan kararı bozuyor ve ÇED tekrar yürürlüğe giriyor. Mahkeme kararları hakkında yorum yapacak durumda değiliz ama biz oradaki çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yine buradan belediye meclis üyeleri ile birlikte incelemelerde bulunduk, tepkimizi gösterdik. Ama en sonunda Çanakkale suyuna sahip çık dedik. Bunun ardından 26 Temmuz’da başlamak üzere Su ve Vicdan Nöbeti çalışması başlatıldı. Tabi bu arada 18 Temmuz’da Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın mecliste bir araştırma önergesi reddediliyor. Ve imam bildiğini okuyor, biz de mücadeleye devam ediyoruz. Bu arada da katıldığımız fuarlarda da Kazdağlarını tanıtan broşürler dağıttık, afişler astık, billboard çalışmaları yaptık. 26 Temmuz tarihi itibari ile de Truva Atı önündeki açıklama ile Su ve Vicdan Nöbeti başladı. 5 Ağustos’taki buluşma ile de mücadelemizde zirveye ulaştık.”

 

PROTOKOL GEREĞİ DE BU ALAN BİZİM SORUMLULUĞUMUZDA…

“Bu noktada kafaları bulandırmaya çalışıyorlar. Bir tanesi, oranın Atikhisar ile ne alakası var deniyor. Atikhisar ile bu konunun çok alakası var. ÇED sınırı bizim koruma havzamızın içerisinde. Bu 6 bin dönümlük bir alanı ifade ediyor. Biz bu faaliyetlerin bizim alanımız içerisinde olması nedeni ile müdahil oluyoruz. Bu konuda neye dayanıyoruz? Enerji Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile DSİ 25. Bölge Müdürlüğü arasında bir protokol hazırlamışlar. Bu protokol 2000 yılına ait bir protokol. Onun 6’ya 5. Maddesinde; ‘Arıtma tesislerinden halkın kullanımına sunulan suyun sağlık koşullarına uygunluğunun sağlanması Çanakkale Belediyesinin sorumluluğundadır. Atikhisar Barajından içme ve kullanma suyu amacı ile alınan suyun kalitesi konusunda DSİ’nin hiçbir kalite taahhüdü olmayıp, membaında ve mensapta meydana gelebilecek kirlenme ve müdahaleler DSİ sorumluluğu dışındadır. 4 Eylül 88 tarihli ve 19bin 919 sayılı resmi gazetede yayınlanan su kirliliği yönetmeliği hükümlerine göre; hükümlerine uygun olarak koruma alanlarındaki tedbirler, Çanakkale Belediyesi tarafından alınacaktır. DSİ’nin bu konuda hiçbir yükümlülüğü olmayacaktır’ deniyor. Biz bu görevi buradan alıyoruz. Bir ara baraj suyu epeyce bir çekilmişti. Oradaki köylüler de oraya ekim yapmıştı ve biz de hemen müdahale edip, diktikleri şeyleri hemen söktürdük. Niye? Çünkü gübre ve ilaç kullanılması söz konusuydu. Dolayısı ile baraja en ufak etki edecek eylem ve işleme müdahale etmek bizim sorumluluğumuzda. Ben bu protokol gereği mücadele ediyorum.”

 

MARKA ÜRÜNLERİMİZ DE TEHLİKE ALTINDA…

“Bunların yanında bir de Çanakkale’nin marka ürünlerini tehlikeye atan bir süreç. Çünkü Ezine Peyniri ile ilgili coğrafi işaret tescili var. Onun açıklama kısmından kısaca bir şey söyleyeyim, buradaki hayvanlardan kullanılan sütten yapılacak peynirleri tarif ediyor; ‘Üretim alanı Ezine, Bayramiç, Ayvacık ilçelerinin tamamı ile Çan ilçesine bağlı Şerbetli, Etili, Ahlatlıburun, Alibeyköy, Söğütalan ve Merkez ilçeye bağlı Karacaören, Kurşunlu, Şerbetli ve Kirazlı Köyleri”. İşte tam da burada siyanürlü altın madeni işletmesi yapılacak. Bu toprakları sulayan, barajlara ulaşacak suya siyanür bulaşırsa ki, sadece suyla değil rüzgarlar ve buharlaşma sureti ile yağmurlarla bulaşması da mümkün. O zaman bu tescilin hiçbir ifadesi kalmayacak. Bırakın tescili, bunlar bizim markalarımız olmaktan çıkar ve tarım ekonomimize olumsuz etkisi olur.”

 

BU TEHLİKEYİ SÖYLEMEK BENİM GÖREVİM…

“Termik santraller ile de mücadele ederken bir şey söylemiştim; rüzgarlar ve yağmurlar ile toprağa düşecek olan zehirli atıkların bu bölgeye yayılacağını söylemiştim. Bu bölgede tam da poyraz rüzgârlarının etkisi altında olan alanlarda kestaneler kurumuş durumda. Aynı şekilde İstanbul’da yeni yapılan havalimanının oradaki kestanelikler de kurumuş durumda. O kestanelik alan eskiden padişahlara bal üretilen bir bölge. Oradaki kestane ağaçlarından üretilen bal yok olmakta ve arılar ölmekte. Tabi bunlar duyulması istenmeyen konular. Ben burada görevimi yapıyorum. Benim görevim bu tehlikeyi dile getirmek ve bununla ilgili mücadeleyi yapmak.”

 

O EKOSİSTEMİ KURMAYA ALTIN YETMEZ…

“Burada gündeme gelen bir başka konu da; burası Kazdağları değil deniyor. Bizim konumuz Kazdağları konusu değil. Bizim konumuz Çanakkale’nin içme suyu barajının tepesindeki siyanürlü altın madenciliği işletmesi konusu. Kazdağları olur, Alp Dağları olur, Balaban Tepesi olur, Radar Tepesi olur, bu hiç önemli değil. Ama bilimsel olarak da üniversitemizin akademisyenleri bunu yayınlamışlar. Bu sistemin bir ekosistem olduğu, Kazdağları denilen bölgenin devamı olduğu ve Biga Yarımadasının tamamını kapsadığına dair bilimsel bir sunum var. Burası bir ekosistem. Balaban tepesi bir orman alanı. Onların hepsi bir ekosistem. Gidip gördüğünüzde oranın muazzam bir orman alanı olduğunu ve sadece ağaç olmadığını, oranın tüm florası ve hayvan yapısı ile bir bütünlük arz ettiğini göreceklerdir. Biz buraları yok ederiz, sonra yeniden ağaç dikeriz, daha da yeşil olur demek, aklımızla alay etmek demektir. Çünkü o binlerce yılda oluşan bir sistemdir. Oradan elde edilecek altın da o sistemi yeniden kurmaya yetmez. Halbuki o sistem öyle kaldığında bir değerdir. Bugünkü hali bile, yani geri kalan alanın bile bir değeri vardır. Dolayısı ile bu polemiği boşuna yapıyorlar. Orası Kazdağlarının bir parçasıdır. Ama ben orman alanları ile ilgili, özellikle de su alanları ile ilgili mücadeleye devam edeceğim.”

 

ULUSLARARASI SERMAYENİN YANINDA DURUYORLAR…

“Bir başka konu da bizden önce yasa değişmiş de CHP tarafından ruhsat verilmiş demeye getiriyorlar. 2000-2001 yıllında CHP mecliste yoktu zaten. Sonuç itibari ile o zaman verilmiş olabilir ama o günden bugüne hep barajla karşılaşılıyor. Yani bunlar bir şeyler diyorlar ama ne diyorlar diyen kimse yok. Devlet, kamunun yanında duracağına madencilerin, uluslararası yabancı sermayenin yanında duruyor. ÇED olumlu kararına karşı açılan dava reddedildi deniyor. Hayır reddedilmedi. Önce ÇED olumlu raporu mahkeme kararı ile iptal edildi, sonra iptal edilen karar değiştirildi. Ama bu geçen süre zarfında orman katliamı devam etti. Biz de bunu takip etmeye devam ettik.”

 

KASITLI YANLIŞ BİR BİLGİ VERİLİYOR…

“Konunun Atikhisar Barajı ile uzaktan yakından alakası yok deniyor. Ayrıca alakası varsa, eylemlere öncülük yapan Çanakkale Belediyesi, neden itfaiye ruhsatı olumlu verdi deniyor. Bununla ilgili inceleme yaptık. Evet, 2013 yılında bir yazışma olmuş. Madenciler ile bizim itfaiye bir muhataplık kurmuş. ‘Ruhsat alanı için İl Özel İdaresi tarafından verilecek iş yeri açma ve işletme ruhsatı başvurusunda, Çanakkale İtfaiye Müdürlüğünce verilen itfaiye raporu bulunması gerekiyor’ diye bir yazı göndermiş. Biz de dilekçeye 11 Nisan 2013’te yanıt veriyoruz. Yanıtta; ‘İlgili yazınıza istinaden ruhsat alanında 11 Nisan 2013 tarihinde yapılan incelemede, ruhsat alanında herhangi bir faaliyet ve yapılanmanın olmadığı tarafımızdan tespit edilmiştir. Ruhsat alanında faaliyete başlamadan önce tarafımıza tekrar başvuru yapılması durumunda İtfaiye Müdürlüğümüzce yapılacak incelemeler neticesinde raporun hazırlanması sağlanacaktır. Mevcut alanda faaliyet ve yapılanma olmadığı için, yangın açısından herhangi bir sakınca görülmemektedir’ deniyor. Yani deniliyor ki, sen hele bir kur, sonra gelip bakarız deniyor. Müracaat edilmiş, sen hele bir yapını yap, gelip biz de nedir ne değildir diye inceleme yaparız deniliyor. İşte burada kasıtlı yanlış bir bilgi veriliyor.”

 

ORADA KİRLİ TOPRAĞI BIRAKACAKSIN…

“Sonuç itibari ile mücadelemiz devam ediyor. Çok ciddi ve çok yoğun destekler geliyor. Bu iş uluslararası arenaya da taşındı. Sanatçılar destek veriyor. Biliyorsunuz 18 Ağustos günü Sayın Fazıl Say’ın Balaban’da bir konser vermesi ve orayla ilgili bestesini seslendirmesi söz konusu olacak. Bugün Sayın Meral Akşener de geliyor. O da desteklerini sunacak. Bizim buradaki hedefimiz, o topraklara bir gram bile siyanür düşmesini engellemek. Çünkü bunun geri dönüşü yok. Biz son derece modern teknoloji ile yapıyoruz desen de, o siyanürü kullanmaya başladığın anda ne yaparsan yap eninde sonunda toprağa bulaşacak siyanür bizim alanımızı, Çan ve Bayramiç’i de etkileyecektir. Koca dağı indireceksin, orada kirli toprağı bırakacaksın. Sonra diyorlar ki burayı daha yeşil yapacağız. O verimsiz toprak nasıl orman olacak onu merak ediyorum. Yani verimli toprağı yok ediyorsun, sonra kirlenmiş toprağı bırakarak orman yetiştiriyorsun. O zaman çölde bile ağaç, orman yetiştirebilir bu arkadaşlar. Evet bu ağaçlar dikilebilir. Ağaçların bir kısmı tutar, bir kısmı tutmaz kurur ama o orman olmaz. Onun orman olması, yüzlerce binlerce yıla tekabül eder.”

 

SONUNDA BAŞARILI OLACAĞIZ…

“Bu noktada katkı veren herkese çok teşekkür ediyorum. Özellikle uluslararası alanda çok büyük bir çaba sarf eden hemşerimiz, turizmci Hüseyin Baraner’e teşekkür etmek istiyorum. Onun dışında bütün bu paylaşıma katılan sanatçılarımıza, buralara kadar gelen bütün sanat camiasına, adını unutup sayamadığım bütün herkese çok teşekkür ediyorum. Başarılı olacağımıza sonuna kadar inanıyorum. Sonuç itibari ile bu bir inanç meselesidir. Bu vicdansızlığa insanoğlu evet demeye devam edemez.”

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.