Düş ile gerçek arasında yükselen bir medeniyet; TROİA

Çanakkale Boğazı’nın güneyinde kurulan büyük bir uygarlıktı Troia. İ.Ö. 8. yy’da kaleme alındığı düşünülen Homeros’un İlyada Destanı Yunanistan ve adalardan gelen istilacıların Troia’nın zenginliklerini ele geçirmek için kenti kuşatmasını ve Troialılarla onlara yardıma gelen Anadolulular arasında İ.Ö.12. yy’da geçen amansız savaşı anlatıyor. Destanda istila için gelenlerin baş kahramanı Achilleus Anadoluluların baş kahramanı Hektor’u öldürüyordu.

Düş ile gerçek arasında yükselen bir medeniyet; TROİA
Yayınlama: 10.11.2016
3.420
A+
A-

Bilim çevreleri arasında süregelen farklı görüşler var. Kimileri Troia Savaşı diye bir şeyin olmadığını, Homeros’un mitolojik destanının gerçekle ilgisi olmadığı görüşünde. Kimileri daha da ileri gidiyor ve aslında Homeros diye bir şairin de gerçek olmadığını düşünüyorlar.

Tartışma süredursun ortada bir gerçek var ki o da  İ.Ö. 3000 yılından buyana aynı yerde yıkılıp-yakılıp dokuz kez yeniden kurulan Troya kentinin varolduğu.

“Amatör arkeolog” Schliemann’ın Troya’nın yerini Homeros’un İlyada Destanı’ndan yola çıkarak bulduğu ve 1870 yılında kazmaya başladığı da bir başka gerçek.

 

Tanrıların kenti Troia

 

Troia Kralı Priamos’un karısı Hekaba rüyasında karnından ateşlerin çıktığını ve dumanın kent surlarını kapladığını görür. Kahinlere danışırlar, kraliçe gebedir ve doğacak çocuk kente kötülükler getirecektir.

Bebek doğunca İda Dağı’na bırakılır kenti korumak için. Bebeği bir çoban bulur, onu büyütür, çocuğun adı Paris’tir.

Bu arada bir düğünde davet edilmediği için çok kızan kavga tanrıçası Eris üzerinde “dünyanın en güzel kadınına” yazılı bir elmayı tanrıların arasına fırlatır. Elmanın kime verileceği konusunda tanrılar anlaşamazlar. Sonunda Athena, Aphrodite ve Hera’nın aday gösterilmesinde anlaşırlar. Zeus’a danışırlar, o da Paris’in hakemliğine başvurmalarını ister.

Üç güzel kadın İda Dağı’nda Paris’in karşısına çıkarlar. Athena bütün savaşlarda zafer, Hera tüm dünyanın krallığını, Aphrodit de dünyanın en güzel kadınını vaadeder. Paris elmayı Aphrodit’e verir.

Aphrodit’in vadettiği güzel kadın Sparta Kralı’nın karısı Helena’dır. Paris Helena’ya tutulur ve onu Troia’ya kaçırır.

Mitolojide on yıl sürecek amansız Troia Savaşı’nın çıkış nedeni böyle anlatılır.

Akhalılar Yunanistan’daki ve Adalardaki devletlerden yardım alarak Troia’ya saldırırlar.

Zaman zaman Zeus ve diğer tanrıların da karışacağı uzun sürecek amansız bir savaş başlar. Akhalılar Troia’yı düşüremezler. Bir gün Akhalı kahraman Achilleus ile Troia kahramanı Hektor ölümüne düelloya girişirler. Achilleus kazanır kavgayı. Ama iş burada bitmez İda’nın çobanı Paris de Achilleus’u öldürür.

 

Tahta at efsanesi

 

Kenti savaşla fethedemeyeceklerini anlayan Akhalılar tanrılara da danışarak bir hile hazırlarlar. Tahtadan bir at yapıp içine en yaman askerleri gizleyerek atı orada bırakıp gemilerine binip denize açılırlar. Oysa gemiler biraz açıktaki Bozcaada’nın oralarda gizlenmişlerdir gece karanlığında. Troialılar savaş ganimeti olarak tahta atı surların içine alırlar.

Ve zafer eğlenceleri başlar. Savaşın yorgunluğu ve kutlamalarda su gibi içilen şarabın etkisiyle herkes uykuya dalınca Tahta At’ın içindeki askerler sessizce kentin kapılarını açarlar. Gece karanlığında geri dönen donanma kente girip büyük bir katliama girişir.

Öldürülmeyen kadınlar da tutsak alınır. Akhalılar güçle alamadıkları kenti hileyle almışlardır.

 

Anadolu Troia kültürü

 

Prof. Manfred Korfmann, Troia IV ve V dönemlerini “Anadolu Troia Kültürü” olarak adlandırıyor. Beş yüz yıl kadar süren bu dönem hakkında çok az şey biliniyor. Bir sonraki Troia üzerine kurulurken eskisi büyük ölçüde yok oldu.

Troia bundan sonra en parlak dönemini yaşadı. Troia VI-VII döneminde günümüzde bile hayranlık uyandıran kaleyi yapan bu yeni yerleşimcilerin nereden geldiği hakkında bilgi yok. Dilleri Hellence değildi, batıdan deniz yoluyla gelmemişlerdi. Dilleri Luvi diliydi.

Limanın konumu dolayısı ile bir çok ticaret gemisinin uğradığı anlaşılıyor. Ortaya çıkarılan bir mezarlık “uluslararası denizci mezarlığı” özelliği gösteriyor ve bu tezi destekliyor. Buluntular bir çok farklı yerden gelen insan olduğunu gösteriyor.

1700 sularındaki son yıllarda beş yüz yıllık geleceği belirleyecek önemli değişimler yaşandı. Zaten bu süreçte yasaları ile bilinen Hammurabi Babil Kralıydı. Anitta küçük krallıkları birleştirerek Hititleri büyük bir krallık yapmıştı. Bugünkü Yunanistan’da Miken kültürü gelişiyor ve Girit’te Minosluların parlak dönemi başlıyordu. Minoslular Anadolu’nun batısında İasos, Milet, Knidos gibi kentler kuruyorlardı.

Deniz ticareti gelişiyordu. Troialıların pek parlak denizciler olduğu düşünülmüyor. Ama liman, kılavuzluk, alışveriş merkezi, pazar hizmeti verip iyi de kazandıkları anlaşılıyor.

Zengin ve canlı kentlerin istilacı ve yağmacıların iştahını kabartacağı açık. Troia VI (1700-1300) daha yüksek ve daha kalın üç kale duvarı yapıldı. Bu duvar çökünce çok daha sağlamı yapıldı. Sonunda eğimi artırılmış ve beş metreyi bulan kalınlıkta duvarlar yapıldı. Bu duvarlar sadece düşmana değil depreme karşı da dayanıklıydı.

 

Troia Savaşı gerçekten oldu mu?

 

Schliemann, Troia kentini Homeros’un İliada Destanı’ndan yola çıkarak bulmuştu. Ama böyle bir savaşın olup olmadığı, dahası Homeros diye birinin olup olmadığı da hep tartışıla geldi.

Kimi uzmanlara göre Troia Savaşı şair Homeros’un hayal ürünüydü. Hatta Troia diye bir kent de yoktu aslında. Homeros savaşın öyküsünü 450 yıl sonra anlatıyordu. Savaşa tanrılar, tanrıçalar da sık sık karışıyordu. Zeus, Hera, Athena, Apollon da savaşa karışmış mıydı?

2004 yılının 15-16 Şubat’ında Tübingen Üniversitesi’nde bini aşkın heyecanlı bir dinleyici kitlesi önünde bir bilimsel sempozyum düzenlendi. “Son tunç çağında Troia’nın önemi” adlı bu sempozyumda taraflar yeniden tartıştılar.

Bu tartışma yeni değil, Homeros’un destanını yazmasından beri tartışılıyor. O zamanlar olup olmadığı değil, ne zaman olduğu tartışmanın eksenini oluşturuyordu.

Günümüzde hakim görüş Troia için bir değil bir çok savaş olduğu, ilk savaşın en geç Troiya II döneminde geçtiği ve dahası son savaşın 1915-1916 yıllarındaki Çanakkale Savaşı olduğu şeklinde.

Çanakkale Boğazı’nı, yani Marmara ve Karadeniz’e açılan suyolunu ele geçirmeye yönelik savaşın eski Troia’nın bulunduğu toprakları da kapsaması kimi tarihçileri böyle düşünmeye yöneltiyor.

Homeros bir şairdi, bir destan anlatıcısı. Bir tarih yazarı değil, bir edebiyatçı. Elbette ki tanrıları, tanrıçaları savaşa katacaktı. Muhtemelen Troia için yapılan çok sayıda savaşı bir tek savaş haline getirerek destansı bir havada anlattı. Dört buçuk yüzyıldır anlatıla gelen bir çok öyküyü birleştirdi.

Tanrılar, tanrıçalar ne oluyor peki, diyenlere Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u alışında da sonraki bir çok savaşta ve Çanakkale’de de halk arasında yayılan evliyalar, erenler, uçan seccadeleri ile Haliç’i geçen dervişler gibi mitlerin her zaman kahramanlık hikayelerine karışabildiğini hatırlatmak yeterlidir sanırız.

Ama Troia’da kazılar ilerleyip yeni bulgulara ulaştıkça Homeros’un anlattığı görkemli saraylar, tapınaklar, geniş caddeler, kapılar, savunma düzenekleri ile hendekler ve daha bir çok şeyin Homeros’un İliada’sında anlatılanla benzerliği ortaya çıktı.

Arkeoloji ve tarih bilimleri Homeros’u giderek daha çok doğruluyor…

 

Günümüzde Troia

 

Troas Bölgesi’nin bir kısmı 1996 yılında Türkiye Culhuriyeti Hükümeti tarafından “Troia Tarihi Milli Parkı” olarak ilan edilmiştir. Böylelikle “Homeros’un Doğası”, yani ziyaretçilerin Troia kalesinden çevreye baktıklarında gördükleri doğal çevre (yaklaşık 12 km x 12 km) özel bir şekilde korunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin başvurusuyla, Troia 1998 yılında ise “UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi”ne alınmıştır. Bu onur aynı zamanda bazı yaptırımları da içermektedir.

Troia Müzesi

Ören yeri girişinde 1955 yılında açılan küçük bir müze. Daha önce İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde olan buluntular da 1970′de bu müzeye aktarıldı.
Berlin Arkeoloji Müzesi’nde ise Troia’dan kaçırılmış eserler dört salonda teşhir edilmeye devam ediliyor.

Ören yerinde daha büyük bir müze yapmak ve insanlık tarihini aydınlatan bütün eserleri bu müzede toplamak amacıyla çalışmalar devam ediliyor. Müzenin tamamlanması ile birlikte uluslararası kamuoyu oluşturularak Türkiye’den kaçırılarak dünyanın farklı ülkelerinde sergilenen “Troia Hazineleri”nin yeniden ait olduğu topraklarda, Çanakkale’de sergilenmesi hedefleniyor.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş