6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem hepimizi derinden üzdü. İlk günden itibaren uygularımızı ifade etmekte, yaşanılan büyük acıyı anlamakta ve kabullenmekte zorlandık, zorlanıyoruz, zorlanmaya da devam edeceğiz… Felaketin acısını hepimiz kalbimizde hissediyoruz. Olan biteni televizyondan, sosyal medyadan takip etmeye çalışıyor ve her geçen dakika bir kez daha yüreğimizdeki o büyük sızıyı hissediyoruz. Empati kurmaya çalıştıkça canımız daha çok yanıyor… Ne yapsak, nasıl yardım etsek, nasıl el uzatsak diye çırpındık, çırpınıyoruz ve çırpınışlarımız devam edecek…
Deprem ve çocuklar…
Deprem sonrası çocuklar yetişkinlere göre daha fazla etkilenebilirler. Çünkü neler olduğuyla ilgili kafaları karışmış ve içlerinde bir korku belirmiştir. Doğal afet gibi durumlarda çocuklarla bu durumu sakince konuşabilmek çok önemlidir. Hem onların sakin kalmasını sağlarız, hem de korkularını az da olsa azaltmış oluruz. Çocuklarımıza olabildiğince basit cümlelerle depremin kar yağması, şimşek çakması gibi doğal bir şey olduğundan ve onlara göre çok daha az sıklıkla meydana geldiğinden bahsetmeliyiz ki, tedirgin olmasınlar.
Çocuklar korkularından bahsederken, onlara “Korkacak bir şey yok.” demektense, onları anlayarak, aynı duyguları bizim de yaşadığımızdan bahsetmeli ve bu şekilde sağlıklı bir iletişim kurmalıyız. Çocukların merak ettikleri için çok soru sorduklarını biliyoruz. Bu sordukları soruları geçiştirmek yerine, net cevaplar vererek uzun açıklamalardan kaçınmalıyız. Onlara güvende olduklarını söylemeli ve bunu davranışlarımızla, yaptıklarımızla hissettirmeliyiz. Anlayabilecekleri kelimeler ve kavramlar kullanmalıyız. Somut işlem döneminde olan çocuklar, “deprem”, “afet” gibi kavramları anlamlandıramayabilirler. Açıklamalarımızı yaparken legolardan ya da bloklardan faydalanarak, depremin nasıl ve neden olduğunu açıklayabiliriz.
Çocukların her şeyi fark edebileceklerini unutmamalıyız. Bu yüzden onlar yanımızdayken hiçbir şey yokmuş ve olmamış gibi davranmamız, olanları gizlemeye çalışmamız doğru bir yol değildir. Hep dediğimiz gibi olaylar basit ve net bir cümleyle anlatıldığında çocuklar bizi anlayabilirler. Yanlarında bu konuyu konuşarak olumsuz değerlendirmeler yapmak, çocukların içindeki korkuyu daha da arttırabilir. Ayrıca haberleri izlemesi ve olay yeri görüntülerini görmesi de yıkıcı bir etki yaratabilir. Bu noktada ben de herkes gibi hassas davranmakta fayda olduğunu düşünüyorum ve önemsiyorum.
Yardımlaşma ve çocuklar…
Yaşanan deprem felaketini ilk öğrendiğimiz andan itibaren hepimiz yardım edebilmek için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Yardımlaşmanın birlik ruhu ile çalışma, bir toplum içerisinde yaşayan insanların karşılıklı iş birliği ile ilgili durumlarını gösteren bir oluşum şeklinde tanımlamaları vardır. İnsan sosyal bir varlıktır. İçinde yaşadığı toplumun bir üyesidir. Toplumsal duyarlılık ve toplum olma bilinci ile dünya ve çevresinde olan doğal afet, hastalık gibi sebeplerden kaynaklanan sıkıntılara duyarsız kalamamaktadır. İyilik yapmanın, yardım etmenin bir kimseyi iyi hissettirdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Serotonin üretimini arttırır. Yaraları iyileştirir, sakinleştirir ve insani mutlu eder. İyiliği yapan ve iyilik yapılan kişide, buna tanık olan herkeste serotonini arttırır.
Özellikle 2-6 yaş arası bu duygunun kazanımında önemli bir zaman dilimini oluşturuyor. 2 yaşına kadar ”ben merkeziyetçi” olan çocuklar, 2-6 yaş arasında sosyal ilişkinin nasıl kurulduğunu, ev dışındaki insanlarla, özellikle kendi yaşıtlarıyla nasıl beraber olunacağını öğrenmeye başlıyor. 2 yaşına kadar yalnız oynamayı seven, oyuncaklarını paylaşmayan çocuk, 3 yaşından itibaren akran grubuyla ile paylaşıma, yardımlaşmaya dayalı oyunlara girmeye başlar.
Aile içi sağlıklı iletişim, yardımlaşma duygusunun çocuğa kazandırılması için başta olması gerekenlerden. Çocuklara bazı duyguları öğretmek için istemek veya anlatmak yeterli değildir. Bunları yapabilmemiz için bizim hayat tarzımız ve yaşantımızla çocuklarımıza örnek teşkil etmemiz gerekiyor. Ve bu noktada ilk olarak aile içerisinde birbirimizle yardımlaşmamız çok önemli.
2-6 yaşlarından itibaren çocuklara ellerindeki oyuncakları, yiyecekleri ve imkanları arkadaşları ile paylaşma duygusu aşılamalı, böyle olunca oyunlarının daha güzel olacağı, başka bir arkadaşını sevindirmenin insanı mutlu edeceği gibi durumları onların anlayacağı bir dille anlatmalıyız. “Yardımlaşma” konulu resimli kitaplar en büyük destekçimiz bu süreçte. 6 yaş sonrasında ise çocuklarımız dış ortamlarda da yardımlaşmayı öğrenebilirler. Çocuğunuzu yanınıza alın ve yardımı, onları da işin içine katarak yapın. Bugün paylaşmayı öğrenen çocuklar, yarının “yardım gönüllüleri” olacaktır. Bu konuda biz anne-babalara büyük görev düşüyor.
Ve depremden etkilenen aileler, çocuklar…
Şimdi tam yardımlaşmayı, iyilik yapmayı çocuklarımıza anlatmanın zamanı… Gönlümüzden kopanları, bir oyuncağı, bir boyayı, bir kutu çikolatayı deprem bölgesindeki arkadaşlarımız ile paylaşmanın ve onları mutlu etmenin zamanı… Onlara çizdiğimiz resimlerle sevgimizi göndermenin, acılarına ortak olmanın, yanlarında olduğumuzu hissettirmenin, yüzlerinde bir tebessüm yaratmanın zamanı… Yepyeni bir hayat kurmalarına destek olmanın zamanı… İşte tüm bunları çocuklarınızla kısa ve net cümlelerle konuşabilir, yardımlarınızı beraber hazırlayabilirsiniz…
Çocuklarımız geleceğimiz… Çok zor bir sürece giren afet bölgesindeki çocuklarımızı yalnız bırakmamak, onlar için çabalamak en büyük görevimiz… Bir destek, bin umut…
Bu felaketi, yaşadığımız bu günleri hiçbir zaman unutmamak ve böylesi bir felaketi bir kez daha yaşamamak dileklerimle…
Ebru MUTLU ÖZDAMAR
Okul Öncesi Eğitimcisi