O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZDÜ..!

Ayvacık’ta meydana gelen deprem sonrası yıkıntıların altından tam bir sefalet çıktı. Deprem olmasaydı kimse 21. Yüzyılı yaşadığımız Çanakkale’de, orta çağdan çıkamayan bu insanları ne görecek nede bilecekti…     Orda bir köy vardı uzakta, belki bizimdi ama ne gitmiş, ne görmüş nede yaşadıkları sefaleti duymuştuk. Ta ki deprem olup taş üstünde taş kalmayana kadar. Onları […]

Yayınlama: 09.02.2017
60.594
A+
A-

Ayvacık’ta meydana gelen deprem sonrası yıkıntıların altından tam bir sefalet çıktı. Deprem olmasaydı kimse 21. Yüzyılı yaşadığımız Çanakkale’de, orta çağdan çıkamayan bu insanları ne görecek nede bilecekti…

 

 

Orda bir köy vardı uzakta, belki bizimdi ama ne gitmiş, ne görmüş nede yaşadıkları sefaleti duymuştuk. Ta ki deprem olup taş üstünde taş kalmayana kadar. Onları çarşıda pazarda renkli kıyafetleriyle el emeği göz nuru yün çorapları ve kendi elleriyle sağdığı keçisinin sütünden yaptığı peyniri satmaya çalışırken gördük, tanıdık sadece. Fakirdiler ama gururluydular. Kimseden yardım dilemediler, dilenmediler. Zaten bunlar gariban, büyük Türkiye’den küçük bir pay verelim de demediler…

 

Ot bitmeyen taşlı tarlalarında, can yoldaşı yaptıkları 3-5 hayvanlarıyla, çamurla tutturdukları taştan derme çatma yuvalarında yoksul ama gönül zenginlikleriyle mutluydular. Eğer deprem olmasaydı o evler, damlar, ağıllar zaten her an yıkılabilir, canlar yanabilirdi. Ama bu felaket olmasa sıcak lüks evlerinde yaşayan hiç kimse ne görür nede işitirdi…

 

Şimdi o yıkılan taşların altına elimizi koyma zamanı. Büyük Türkiye’nin büyüklüğünü gösterme ve devletin gücüyle bu milleti sahiplenme zamanı. Yüzbinlerce mülteci için gösterdiğimiz aynı şefkat ile bu vatanın öz evlatlarını kucaklama zamanı. Taş taş üstüne koyup sağlam, insanca yaşanabilir evler, hayvanları için damlar ve ağıllar yapma, ölen hayvanlarının yerine yenilerini koyma zamanı. Kardeş şehrimiz diye eleştirirken yeniden inşa ediyoruz diye övündüğümüz Diyarbakır’ın Sur şehri gibi ihya etme zamanı…

 

Sadece kuzusunu kurtarabildi…

 

Neden mi, çünkü onların gidebileceği başka bir vatan, sığınabilecekleri bir toprak ve geçimlerini sağlayabilecekleri başka bir işleri yok. Tek ihtiyaçları, yıkıntılardan kurtardıkları birkaç kırık dökük eşyayı koyup başlarını sokabilecekleri bir ev, yeni hayvanlar ve onlara bir barınak…

 

Hayvanlarına öyle bağlılar ki köylülerden 65 yaşındaki Mevlidiye Tekin, kocası Halil İbrahim Tekin ile birlikte depremde yıkılan ağılından kuzusunu kurtarıp, evinin bahçesinde yaktığı ateşin başında ısınmaya ve kuzucuğunu ısıtmaya çalışıyor. Çay demleyip ateş başında oturan, kucağındaki kuzuyu gösteren Mevlidiye Tekin, “Annesi depremde öldü. Kuzusunu ancak kurtarabildim. Onun bizden bizim ondan başka kimsemiz yok” diyerek çaresizliğini dile getiriyor…

 

Hayvanlarından Ayrılmak İstemediler…

 

Yağmur her şeyi temizler, yeni umutlar yeşertir derler. Ama deprem bölgesin de öyle olmadı. Alelacele yapılan işlerde eksik ve hataları daha da su üstüne çıkardı. Kurulan çadırların alt yapısı oluşturulmayınca içlerini su bastı. Ayvacık Belediye Başkanı Mehmet Ünal Şahin’in canlı yayında dediği gibi belki onlar böyle yaşamaya alışıktı! ama gerçek şu ki hiç ama hiç hak etmiyorlardı.

 

Sefalete de, çileye de, kendi işlerini kendileri halletmeye de alışıklardı. Öylede oldu, herkes yağmurdan kaçıp kapalı alanlara sığınırken yine ellerinde kazma kürek çadırlarını yağmur çamurdan korumaya çalışanlar onlardı.

 

Ancak yağışın sürdüreceği bilgisi üzerine yetkililer, vatandaşları Ayvacık İlçesindeki yeni yapılan 400 kişi kapasiteli Yabancıları Geri Gönderme Merkezine götürme kararı aldı. Ama Ayvacık’a gitmek üzere çadırlarından ayrılan bazı vatandaşlar sabah erkenden geri gelip hayvanlarına bakmak zorunda kalacaklarını söyleyerek çadırlardan ayrılmak istemedi. Bindikleri otobüslerden inen vatandaşlar yağmur, çamur altında o çadırlara geri döndü, yine de hayvanlarını yalnız bırakmadı, bu güne kadar onları yalnız bırakanlara inat…

 

Şükürler olsun binlerce kere…

 

Evet; Orda bir köy var, uzakta. İçinde de bir ev değil birden fazla. Gezmesek de, tozmasak da, o köy bizim köyümüzdür. O ev bizim evimizdir yatmasak da, kalkmasak da. Ve o insanlar bizim insanımızdır, çektikleri acıları, yoklukları görmesek te, duymasak ta, bilmesek te… Fakat artık biliyoruz ve tanıdıkça kendimizden utanıyoruz…

 

Çünkü, ne dün ve nede bugün yaşadıklarına ve yalnızlıklarına rağmen mutlular, onurlu ve gururlular. İsyan değil her şeye rağmen şükrediyorlar. Bir nine; “Yataklar yavuz”  diyor, bir diğeri “Biz bile kendimize böyle bakamayız.” Bir çocuk 3 liralık oyuncakla mutlu, bir dede bir kap sıcak aş ile tok. Şükürler olsun diyor bir teyze çadırın aralığından yağan yağmura bakarken. Şükürler olsun güçlü devletimize ve dayanışmayı bilen milletimize. Şükürler olsun bizi yaratan, koruyan ve kollayan Rabbimize…

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.