Tarih ile doğanın hem isminde hem de özünde birleşmesi bu olsa gerek. Yemyeşil çam ormanının içinden geçip muazzam çınarların çevrelediği küçük ama yemyeşil bir vadinin içine indiğinizde kendinizi bambaşka bir dünyada buluyorsunuz.
Parıldayan zırhı içersinde atının üzerinde yükselen yakışıklı prens Paris’in muhteşem kemerin altındaki doğal havuzda yüzen güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’e altın elmayı uzattığını hayal ediyorsunuz. Bu bir hayal olsa da tarih ve doğanın inanılmayacak kadar gerçek oldu bir güzellik Kemerdere…
Hayatın kaynağı olan su, bazen hayatın bize sunabileceği nadir güzelliklerinde kaynağı olmayı başarıyor. Birçoğumuzun bilmediği, gitmediği, görmediği böyle bir yer Kemerdere. Efsanevi Truva şehrine hayat veren suyu taşıyan tarihi bir kemer ve bu suyun çevresinde yarattığı doğa harikası güzelliğin buluştuğu nokta…
Zamanda yolculuğa hazır mısınız?
Truva’nın yaklaşık 15 kilometre kuzeyinde yeralan bu doğa harikasına ulaşmak için Çanakkale-İzmir karayolunun 31. kilometresinden Akçapınar köyüne sapıyoruz. 4 kilometre kadar daha yol aldıktan sonra Civler köyüne sapmadan Türkmenlerin yaşadığı Kemerdere mahallesine yöneliyoruz. Civler’in ismi köyün ilk kurucusu Civoğlu’ndan, mahallenin ismi ise burada bulunan tarihi su kemeri ve deresinden geliyor. Kimi yıkık kimi güçlükle ayakta duran kimi ise zamana meydan okuyan eski köy evlerinin oluşturduğu bu küçük mahalle ilk görüşte terkedilmişlik hissi veriyor insana. Fakat üzeri pıtırak gibi dolu bir badem ağacının gölgesine sığınmış üç yaşlı kadını görünce anlıyoruz ki hala yaşam var burada. Fakat yanılmışta sayılmayız aslında. Çünkü bizi oldukça güler yüzle karşılayan bu sıcak insanların dediğine göre atasının toprağını inatla terk etmeyen sadece birkaç kişi kalmış. Doğa turizmi yapmak isteyen bir turizmci birer ikişer derken neredeyse köyün tamamını satın almış. Evini, toprağını satanlarda şehrin yolunu tutunca onların deyimiyle geriye sadece kocakarılar kalmış. Dönüşte mutlaka uğrayın, bir kahvemizi için sözüyle birlikte sohbeti yarıda kesip başlıyoruz kısa yolculuğumuza…
Sanki cennet bahçesinde bir vadi…
Taşlı patikadan aşağı inerken çam ağaçlarıyla kaplı tepelerin arasından yükselen yalçın kayalar bizi daha da meraklandırıyor. Kuşların sesi, sincapların eşliğinde yürürken yakından gelen suyun sesini işitebiliyoruz. Çamların gölgesinden çıkıp o muazzam taş yapıyı ve altından akan suyun güneşte parlayan berraklığını gördüğümüzde ise adeta büyüleniyoruz. Sanki cennet bahçesinde yemyeşil bir vadi. Kayaları yararak akan su, ulu çınarların altından usulca süzülüyor. İlk önce bu görkemli taş yapıya, tarihi su kemerine odaklanıyoruz ister istemez. Yıllara meydan okurcasına hala sapasağlam ayakta durması insanı hem şaşırtıyor hem heyecanlandırıyor…
Truva’nın yaşam kaynağı…
Tarihi çok eskilere, antik çağlara dayanıyor. Efsanevi Truva şehrine su götürmek için tek gözlü olarak inşa edilmiş. Kemer deresinin 2 kilometre yukarısından aldığı suyu üzerinde bulunan kanallar vasıtasıyla karşı kıyıya taşımış. Buradan da künklerle Truva’ya kadar ulaştırılmış su. Suyun götürüldüğü topraktan yapılan künk borular hala görülebilmekte. Antik çağda suyu vadilerden aşırarak yerleşim alanlarına taşımak için yapılan su kemerleri içinde ayakta kalan nadide örneklerden biri…
Tabiatın bir mucizesi…
Tarihi kemerin yanında doğal güzellikte bir o kadar muhteşem ve görülmeye değer. Suyun gücüyle kayalarda oluşan şekiller hayranlık uyandırırken oluşan mağara ilgi çekici. Kemerin altında oluşan doğal göl ise tabiatın bir mucizesi gibi. İnsanda sonsuzluk pınarını bulduğu hissi uyandırıyor. Çevresindeki çınarlara asırlardır hayat veren su, içinde birbirinden ilginç canlılara ev sahipliği yapıyor. Bu berrak doğal havuzun ve kaynağı olan derenin içersinde en az 3 yada 4 irili ufaklı balık çeşidi görmeniz mümkün. Tatlı su yengeçleri ile kurbağalar, kaplumbağalar ve semenderler de buranın gerçek ev sahiplerinden. Suya attığınız ekmek parçalarını kapışan balıkların çırpınışı insana huzur veren tam bir görsel şölen. Eğer yaz aylarında ziyaret ederseniz bu doğal havuzda yüzmenin keyfine mutlaka varmalısınız. Kayaların üzerinden dalabilecek kadar derin fakat yürüyerek çıkabileceğiniz kadar sığ bir kıyısı var. Hatta gölün ortasına doğru suyun üzerinde yürüyor hissi veren kumdan bir yol dahi var içinde. Şimdiden söyleyelim buranın balıkları oldukça şakacı. Sakın korkmayın, size hoşgeldin demek isteyen bu sevimli canlılar ayaklarınızı gıdıklamaktan çok hoşlanıyor…
Bir fincan kahve kırk yıl hatır…
Truvalı yakışıklı prens Paris, güzel Helen ile hiç buraya geldi mi? Aşk tanrıçası Afrodit hiç bu gölde yüzdü mü? Bilinmez ama siz siz olun mutlaka gelin ve görün. Biz sizler için geldik, gördük ve harika bir doğa yürüyüşü ile döndük. Bu arada ninelerimizin kahve sözünü de unutmadık. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var derler ya, biz tekrar gitmek için sabırsızlanıyoruz, ya siz…