RENKLİ BİR O KADAR DEĞERLİ

Sert dağların yumuşak kalpli, sevecen yüzlü insanlarıdır Türkmenler. Yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olan ormanlar gibi iyi günde kötü günde birbirlerine yürekten bağlı bir halk. Yüz yıllar öncesine dayanan Türk gelenek ve göreneklerine sımsıkı sarılmış, korumuş ve yaşatmış bir toplum.

RENKLİ BİR O KADAR DEĞERLİ
Yayınlama: 15.06.2017
49.906
A+
A-

Türk toplumu olarak her ne kadar bizler de örf ve adetlerimize, gelenek ya da göreneklerimize bağlı olsak ta dedelerimizden, ninelerimizden, atalarımızdan bizlere miras kalan bir çok değeri yitirmişiz birer ikişer modern yaşamın içersinde. Bunlardan biride hiç şüphesiz hayatımızın en önemli ritüeli olan düğün merasimleridir. Oysa bekar kızlara umut olmak için atılan düğün çiçekleri ve ayakkabı altına yazılan isimlerden önce ne adetler vardı Türk kültüründe…

 

İşte o yok olmuş gelenekleri hatırlamak, yok olmuş bir kültürün son temsilcilerini tanımak, kökü Orta Asya’ya kadar uzanan adetleri öğrenmek için düştük yollara. Bunu başarabilmenin tek yolu ise hiç şüphesiz gelenek ve göreneklerine bağlılığıyla bilinen Türkmenlerin oldukça renkli geçen düğünlerine konuk olmak dedik ve geldik Bayramiç’in Karıncalık isimli Türkmen köyüne…

 

 

Gerçek Türk misafirperverliği işte bu olsa gerek

 

Kim olursanız olun, hoş geldin diyenlerin, hal hatır soranların, aç mısın, susuz musun diye ikramda bulunanların ardı arkası kesilmiyor. Bütün köy düğün yerinde, herkes hem misafir hem ev sahibi. Herkes yeri geldi mi hizmet yapıyor yeri geldi mi yiyip, içip eğleniyor. Yemek demişken, meşe odunlarının üzerinde kazanlar dolusu yemek pişiyor. Üstelik hem damat hem de gelin evinde. İki gün boyunca sabahtan gece yarısına kadar ne gelen giden bitiyor, nede sofralar boş kalıyor. İçmek diyince ise Türkmenler için düğünlerde içki ikramı olmazsa olmazlardan. Düğün yemeğinden yememek gibi ikram edilen içkiyi içmemekte ayıp sayılıyor. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır…

 

Yüreklerinin güzelliği yüzlerine vuruyor…

 

Davul-zurna hiç susmaksızın çalarken bir yanda oynayanlar bir yanda neşeyle namelere eşlik edenler. Dikkat çeken ise yediden yetmişe herkesin güler yüzlü olması. Böylesi bir kalabalık, böylesi bir ortamda hiç mi efkarlı insan olmaz, hiç mi hır gür olmaz. Olmaz, olamaz da. Bizim köylerimizde tartışma olur ama kavga olmaz diyor Türkmen büyükleri. Hele hele düğünlerde mümkünatı yokmuş. Böyle bir hata yapmanın bedeli önce düğünden uzaklaştırılmak sonrada toplumdan soyutlanmakmış. Çünkü düğün gibi kutsal bir törende, başkalarının mutluluğunu, eğlencesini gölgelemek affedilir gibi değil. Öylesine bir kardeşlik, dostluk, birlik ve beraberlik ki en yaşlılar bile ne silah atanı ne bıçak çekeni hatırlarız, cinayet nedir hiç bilmeyiz diyorlar…

 

 

Renkli ve bir o kadar değerli…

 

Türkülere konu olan “Türkmen Gelini”, sinema ve tiyatro oyunlarına uyarlanan Türkmen düğünleri gerçekten görmeye değecek kadar renkli ve özümüzü hatırlamamızı sağlayacak kadar değerli. Çünkü Türklerin Şamanizm’den İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenek halen Türkmenler tarafından yaşatılıyor. Elbette geçmişten günümüze dek, her şeyde olduğu gibi, Türkmen düğünleri de, zaman, zemin ve yörelere göre farklılık gösteriyor. Yine de Avrupalı salon düğünlerinden çok fazlasını, kendi kültürümüzü bulmamıza yetiyor…

 

Türkmenin daveti okuntu ile olur…

 

Su gibi içki içilmesi bunun bir sonucu olduğu gibi diğer örneklerde Orta Asya’nın bozkırlarına dayanıyor. Bir Türkmen düğününe misafir olmak için zarf içersinde davetiye beklerseniz yanılırsınız. Türkmenin düğün daveti okuntu denilen şalvarlık basma, havlu yada benzeri kumaşlardan oluşuyor. Okuntu kimden geldiyseniz onun misafiri oluyor, onun ikramlarından kabul ediyorsunuz. Kız ve damat evinin her ikisinden de okuntu geldiyse düğünün tüm evrelerine misafir oluyorsunuz…

 

 

 

Dayanışmanın adı “Dürü”

 

Geçimini genellikle orman işçiliğinden sağlayan Türkmenlerin düğünleri, görenleri hayrete düşürecek kadar görkemli geçiyor. Hiçbir şeyin eksik olmadığı, hiçbir masraftan kaçınılmadığı düğünlerde sadece yeme ve içme kısmı kız ve oğlan evine ortalama 50-60 bin liraya mal olduğu gibi gelir durumuna göre bu miktar geçebiliyor da. Her ne kadar adınız misafir olsa da düğün sahiplerine yük olmak gibi bir durum söz konusu değil Türkmen köylerinde. Çok eski bir gelenek devreye giriyor ve tam bir dayanışma örneği sergileniyor. Bu dayanışmanın adı “Dürü”. Bir yada her iki eve de misafirseniz yiyip içip eğlendikten sonra kalkarken düğün sahibine imkanınıza yada size yapılana karşılık dürü adı altında para yada altın takıyorsunuz. Bunu gelin ve damada yapılan takı ile karıştırmamak lazım. Dürü, düğün evinin yani anne ve babaların yaptığı hizmetlerin, masrafların bir karşılığı. Dürü adeti sayesinde düğün evleri bu yüklü masrafların altından kalktığı gibi hatta kara bile geçebiliyor. Ayrıca bir nevi emanet gibi kendi düğünlerinde geri gelecek şekilde düğün için gerekli olan malzemelerde yine bazı misafirlerce tedarik ediliyor. Herkesin elinden geldiğince yemek pişirmesi, bulaşık yıkaması, servis yapması ise dayanışmanın bir başka güzelliği…

 

Damat tarafı “Kepez” getiriyor…

 

“Kepez getirme” denilen adette yine Türkmenlerin Mezopotamya’dan Anadolu’ya getirip bugünlere taşıdıkları eski bir Türk geleneği. Erkek tarafı, allı pullu Türkmen kıyafetleri içersinde başında tüylü bir başlık bulunan yüzü örtülü akrabaları olan bir genç kız ile birlikte kız evine geliyor. Kız ve erkek tarafının kadınları bir odada toplanarak Kepez denilen bu başlığı dinsel bir atmosfer içersinde çıkarıyor, bohça şekline getiriyor. Şamanizmden kalma dinsel bir tören olan Kepez’de erkek tarafı kadınlarının yüzü gelin almanın verdiği mutlulukla gülerken kız tarafı başta anne olmak üzere ayrılığın verdiği buruklukla hıçkırıklara boğularak ağlıyor…

 

Anaların ayrılık ağıtına hangi kızın yüreği dayanır…

 

Yine eski bir Türk geleneği olan gelin kınası bu tören sırasında gerçekleştiriliyor. Gelini çembere alan kız tarafı bir taraftan kına yakarken diğer taraftan ağıtlar yakıyor. Bu ağıtı Anadolu’da yaygın olan ölü ağıtlarıyla karıştırmamak gerek. Hüzünlü, yanık bir ezgi ile dillerden dökülüyor. Ağıtlarda farklı temalara yer vermekle birlikte, ağırlıklı tema haliyle ayrılık ve gurbet oluyor. Belli bir tören unsuru taşıyan kına ağıtlarında ölüm ağıtlarında olduğu gibi ferdi ağıtlara rastlanmıyor. Kına ağıtlarının hepsi anonim. Yalnızca kadınlar tarafından, gelin kıza kına yakılırken ve genellikle sazsız, çalgısız söyleniyor ve hiçbir zaman para karşılığı söylenmiyor. Kınada gelin kız mutlaka ağlar deniliyor. Eğer ağlamazsa “Kocada gönlü var” şeklinde yorumlanıp ayıplanırmış…

 

 

Bayraklar dikilecek düğün şenlenecek…

 

Gelenek ve görenekleri kadar vatanı, milleti ve bayrağına da son derece bağlı olan Türkmenlerde ay yıldızlı al bayrağımız daima en önde tutuluyor. Gerek erkek tarafı kepez getirirken, gerek kız tarafı erkek tarafını ziyaret ederken, gerekse baba ocağından kız çıkarırken her iki tarafta bayrağımızı dalgalandırıyor. Verilen bu büyük değer yine zaman içersinde kendi geleneğini yaratmış. Bayrakları bayraktar denilen bir genç ve onun işi olduğunda yerine bakan kahya tutuyor. Gençler kollarında ki ve boyunlarında ki kırmızı tülbentlerden anlaşılıyor. Eğer bayrağı taşıyan kaza sonucu düşürürse yerden kaldırmanın tek bir yolu var. Bayrağın başında bir koyun kesilecek ve Türkmen dedesi gelip dua edecek. Kan akmadan, dua okunmadan bayrağı değil yerden kaldırmak dokunmak bile mümkün değil…

 

Türkmenden kız almak o kadar kolay mı?

 

Gelin alıcı konvoyu kapıda göründüğünde gözleri buğulu gelinin yaşları adeta sel oluyor. Türkmen gelini bitap bir şekilde damattan güç alarak süslenen arabaya binerken düğünün son adeti başlıyor. Hepimiz tarafından bilinen ancak Türkmenlerde kesin olarak taviz verilmeyen bu gelenek, gelin arabasının önünün kesilmesi. Gelin arabası bir metre bile ilerlemeden kız tarafının yakın akrabaları aracın önünde bitiyor. Ne isterlerse mutlaka gelecek yada gelin gitmeyecek. Pazarlıklar hararetli bir şekilde sürerken isteklerinde diretenlere gelin babası da tam destek veriyor. Dediklerine göre istenilen her ne olursa olsun oraya getirilene kadar beklenecek gerekirse Çanakkale gerekirse İstanbul’a gidilip getirilecek. Neyse ki herkes bu adeti çok iyi biliyor ve hazırlıklı geliyor. Gelin arabası, bayraklar önde davul zurnalar ardında ahali tarafından oynana oynana köy çıkışına kadar uğurlanıyor. Damat ve gelin tarafının bayraklarının altından geçen çift, yeni bir hayata başlangıç yapmanın mutluluğu ile evlerine doğru yol alıyor.

 

 

Onlar ermiş muradına…

 

Hangi toplumdan ve kültürden olursa olsun düğünler tarihin derinliklerinden günümüze uzanan bir gelenektir. Oyunlar oynanır, yemekler yenir, gönüller şenlenir. Damat tarafının sevinç gözyaşları oyunlarına tempo tutar. Gelin tarafının sevinçli fakat buruk halleri gelin çıkarılırken gözyaşlarında billurlaşır. Ama her iki ailede de; “Şükür çocuğumuzu yüz akıyla mürüvvet alemine yolcu ettik” diyerek büyük bir mutluluk yaşanır. Çünkü düğünle iki sevgi, iki sevgili, iki can yoldaşı, yeni hayatın ve ailenin iki temel taşı, birbirine kavuşur…

 

 

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

betnis giriş
betnis
yakabet giriş