Çok fazla soru sormasak da, çok cevabımız vardır bizim… Sorularımız bu kadar azken, cevaplarımızın bu kadar fazla olması peki… Hep anlatırız, açıklarız, ama sormayız ve sordurmayız… İşte insanlığın sözünü ettiğimiz bu soru açığını, çocuklar ve felsefe yapanlar kapatmaya çalışıyorlar… Çocuklar ve felsefe yapanlar arasında bundan başka ilişkiler de var. Mesela çocuklar inatla, […]
Çok fazla soru sormasak da, çok cevabımız vardır bizim… Sorularımız bu kadar azken, cevaplarımızın bu kadar fazla olması peki… Hep anlatırız, açıklarız, ama sormayız ve sordurmayız… İşte insanlığın sözünü ettiğimiz bu soru açığını, çocuklar ve felsefe yapanlar kapatmaya çalışıyorlar…
Çocuklar ve felsefe yapanlar arasında bundan başka ilişkiler de var. Mesela çocuklar inatla, ısrarla sorularının cevaplarını, hakkını ararlar. Eğer apar topar buldukları cevaplarla tatmin olmadan, cevap toplayıp biriktirmenin etkisinde kalmadan büyüyebilirlerse, yani diğer bir deyişle içlerindeki çocuğu koruyabilirlerse, ileriki yaşlarında yapmayı sürdükleri şey felsefe, yani düşünme olur. Biliyor musunuz bu apar topar, yol üstü edindiğimiz cevaplar arasında çocukların felsefe yapamayacağı, yani düşünemeyeceği varsayımı da yer alıyor.
Çocuklar düşünebilir, felsefe yapabilir, çünkü doğal filozoflardır… Peki çocuklar nasıl felsefe yaparlar? Yapılması gereken onlara felsefeyi öğretmek midir? Eğer çocuklara felsefi bakış kazandıralım derken bir felsefe dersi koyup, felsefe tarihini anlatalım dersek, bu bilgi aktarımı üzerine kurulu eğitimin dışına çıkamaz. Çocuklar nasıl Türkiye’nin en yüksek dağını okulda öğreniyorsa, Sokrates diye bir kişinin varlığını da aynı şekilde öğrenir ve sadece edindiği bilgi artmış olur. Ne bilgiye yaklaşım tarzı değişir, ne de bir farklı bir düşünme becerisi kazanır.
Eğer derdimiz çocuklara sorgulama, çözümleme, anlamlandırma, delillendirme gücü gibi beceriler kazandırmaksa, bunun zor, bir o kadar da önemli olduğunu belirtmek isterim. Çocukların öğrendikleri her şeyde felsefi bir derinlik olması çok kıymetlidir. Örneğin çocuklar matematik dersinde matematik konularını öğrenirken, matematiksel kavramların nasıl ve neden ortaya çıktığı, bu kavramların hangi ihtiyaçlara cevap verdiği gibi sorularla da tanışmalıdır. Bilgiye yaklaşım tarzının değişmesi, edindiği bilgileri doğrudan ezberlemek ve zihinde bir yere koymak yerine, o bilgiye dair kafa yorma eğilimi çocuklarda gelişmelidir. İşte o zaman hayat öykülerini açıp okuduğumuz, okuttuğumuz büyük insanları çok daha iyi anlayabilir ve kendilerine sağlıklı bir yol çizebilirler.
Elbette bunların gerçekleşebilmesi için önce eğiticilerin ve ebeveynlerin kendilerini bu yönde eğitmeleri, geliştirmeleri gerekmektedir. Düşünme eylemi, formal eğitimin bir parçası olmalı, bir spor – sanat aktivitesi gibi değer görmeli, çocukların düşünme becerilerinin gelişmesinin öneminin farkında olunmalı. Sandığımız gibi basit ve sıradan bir şey olmadığının ve çocuklarımızın bu farkındalıkla büyümesinin getireceği kazanımlarının bilicinde olunması en önemli adımdır.
Bir çocuk olmak ne demektir?
Çocukların düşündüklerini yetişkinlerden ayıran nedir?
Çocuk sadece küçük olan mıdır?
“Çocuk” kavramı üzerine çokça düşünmekle başlayalım… Çocuklar kendi çocuklukları hakkında nasıl fikir sahibi oluyorlar? Onları oldukları çocuk yapan biz yetişkinler miyiz? Eğer öyleysek şu söylemleri duyan bir çocuk kendi için ne düşünür?
“Çocuk gibisin!”
“Çocukluk yapıyorsun!”
“Çocuk gibi ağlıyorsun!”
“Çocuk musun sen?”
“Çocukluk yapma!” “ Çocuklaşma!”
“Çocuk gibi mızlama!”
Bu sözlerin genel olarak olumsuz bir anlamda söylendiğini hepimiz biliyoruz. Peki çocuklar hep olumsuz şeyler mi yapar? Özetle, çocuk olmak çok mu fenadır? Bir çocuk bunlar karşısında kendisi için ne düşünür? “Ben ağlarım, mızlarım, çok bir şey bilemem, büyükler her şeyi en iyi yapar, bilir…” ve bunu uzatabiliriz…
Çocuklarımızı buradan çıkarıp, gerçek “çocukluk” kavramı ile tanıştırmalıyız. O zaman çocuklar içlerindeki o büyük gücü görebilir, o güçle büyüyebilirler… Öyle ki Gareth B. Matthews, Çocukluk Felsefesi kitabında şöyle der: “Tüm yetişkinleri, çocuklarda doğal olarak gözlenebilen saf sorgulama tarzına yöneltmek istiyorum. Bu saf sorgulama, çocuklarda kendiliğinden ortaya çıkar ama yetişkinler için bunu geri kazanmak çok zordur.” Çocuklarda olan ve yetişkinlerde çoktan yitip gitmiş o kadar çok şey vardı… İşte düşünmek, felsefe yapmak, soru sormak, sorgulamak çocukların doğasında var. Onları “düşünemez” olarak kodlayan aslında yetişkinler…
O zaman “Düşünce Fabrikasına Hoş Geldiniz!” O fabrika çocuklarımız… Eğitim sadece okumak değildir. Okudukları üzerinde düşünebilme yeteneğidir. Çocuklarımızın eğitilerek soru sormayı bırakmadan önce, doğuştan birer filozof olduklarını unutmamanız dileğiyle…
Ebru MUTLU ÖZDAMAR
Okul Öncesi Eğitimcisi